Kendini anlatabilmek

Antalya 2010 turizm sezonuna yaklaşırken her şey yolunda gözüküyor. Sektörün farklı kesimlerinden, değişik pazarlarından da benzer yorumlar geliyor.

Genel havayı bir cümleyle özetlersek: “2009’dan daha başarılı oluruz, talepler böyle giderse bu yılı kişi sayısı olarak yüzde 10, gelir olarak yaklaşık yüzde 5 artışla kaparız.”

İşte şimdilik fotoğraf bu…

Aslında bu sektör zaten yıllardır her durumda, her ortamda kendi ayaklarının üstünde durmayı başardı. Ağlayınca ağzına meme verilenlerden olmadı turizmci… Geçmiş yıllarda istisnalar var elbette ama genele bakıldığında turizm ceketini giyen her dönemde “yalnız” adam oldu, “yanlış” değil…

Cuma günü, uzun yıllar sonra ilk defa, Bakan Günay’la sohbet sırasında bir değişimi hissetim. Sanki bu “tek başına” sendromu yavaş yavaş kaybolmakta.

Bakan Günay’ın Sabah Akdeniz’deki sohbetinin detayları dün yayımlandı.

Talat Öztuzsuz iyi iş çıkarmış, konuşulanları çok iyi özetlemiş ve sizlere ulaştırmış bize ek yapacak alan bırakmamış.

İtiraf etmek isterim, bir yıl önce, Sayın Bakan’la ilk buluşmamızdan ne önce, ne de sonra içimde heyecan yoktu ama şimdi sanki düşersem biri kolumdan tutacak gibi hissetim.

Benim özde turizmci, sözde köşe yazarı olarak, bu özel röportaj haberine yapmak istediğim en önemli katkı işte içimde yeniden filizlenen bu “büyüğe” güven duygusu.

Umarım bu değişimi ve sıcak yaklaşımı, turizm bölgelerinde tüm devlet kadroları, seçilmiş, atanmış tüm birimler de anlar ve tam işler yoluna girerken beklenmeyen, zamansız kararlar, güzel bir dönem en azından turizmde yaşanırken, içimizin kararmasına neden olmaz.

Bu saptamayı da yaparak devam edelim…

Geçen hafta yazdığım konular arasında bahis sektörü ve kumarın bu alanında yaşananlar vardı. Olaylar devam ediyor. Hafta içinde mafya bağlantısıyla şike yapan ve haksız kazanç sağlayan profesyonel futbolcuların olduğu iddiası ana sayfalara yansıdı gazetelerde. Benzer bir durum geçmişte yasal kumarhaneler için yaşansaydı, kimlerin hangi televizyon kanallarında canlı yayına çıkıp kendini parçalarcasına bağıracağını bir düşünün, hangi araştırmacı gazetecilerin devreye girip, yargısız infazla işletmelere saldıracağını bir hayal edin. Başka sözüm yok…

Geçen pazar diğer bir konum, otomotiv sektörünün Ankara’yı etkilime ve kamuoyu oluşturmada kullandığı PR taktiklerini örnek alıp, turizmin benzer bir yöntemi neden kullanmadığı sorusuydu?

Otomotiv Tanıtım Komitesi olarak kurulan PR grubunun bir aydır televizyonlarda ve yazılı medyada devam eden reklam kampanyası tamamen Ankara’yı etkilemek ve kamuoyunun sektöre yönelik yeni tavizlere desteğini sağlamak için hazırlanmış ve bence de çok başarılı bir çalışma. Bu iki konu için de kendimi tebrik ediyorum (!). Yazıyı yazıyorum, haftasına kanıtı ispatı çıkıyor medyada. Çocuk koltuğu konusunu saymıyorum…

Turizm sektörü bugüne kadar sadece dış tanıtımı düşündü, tek hedefi daha çok yabancı turist ve daha çok döviz geliri sağlamak oldu. Bu amaç için çok çalıştı, milyar dolarları aşan tanıtım kampanyalarını son 15 yılda özel turizm işletmeleri cebinden ödedi ama bugüne kadar dönüp kendi halkına “Bak biz sizin içinde bunları kazandık, bu ülke kasasına bu kadar gelir koyduk, bu kadar kişiye direkt ve dolaylı iş sağladık, senin evinin mutfağında da tuzumuz var. Ey Ankara bunu da fark et!!!” diye bir özel tanıtım yapmadı. Medyada yer bulamayan basın açıklamalarıyla ve içe kapanmış toplantılarla el yordamıyla bir şeyler yapmaya çalıştı. Hala, 2 şezlong üç şemsiyenin hesabını vatandaşını kazıklayan, sahilleri işgal edip rant peşinde koşan fırsatçı yaftasını boynunda taşıyarak vermeye çalışıyor.. Daha fazla uzatmayacağım, yeniden buradan yazıyorum, dış tanıtım kadar kendini içeriye anlatmakta önemlidir.

Turizm Tanıtım Komitesi sektörün içinden mutlaka kurulmalıdır ama sadece iş odaklı, daha çok turist ve daha çok gelir için değil, “Biz kimiz? Biz ne yaptık? Ne bekliyoruz?”u kendi halkına da anlatmak için… Buna çook ihtiyaç var. Bunu beceremezsek, sınıfın en arka sırasına oturtulmaya mahkum kalırız.

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR