Kitaplarımız

Kitapları çok seviyorum.

Her fırsatta elime ne geçerse okuyorum.

Notlar alarak, cümlelerin, kelimelerin altını çizerek sayfaların arasında saatler geçirebiliyorum.

Zaman zaman göz izlerime dönüp, geçmişimde, hayatımın farklı dönemlerinde okuma  tarihimde yolculuğa çıkıyorum ve geride bıraktığım bu izleri takip ederek duygularımdaki, düşüncelerimdeki değişimle yüzleşiyorum.

Ben okuduğu kitaplardan ayrılmayı beceremeyen bir kitapseverim.

Daha doğrusu, kısa süre önceye kadar, yıllardır kitaplığımda, yatağımın başucunda, ofisimde masamın üstünde onlarca kitapla yaşamayı seçen, paylaşmaya kapalı, bencil bir kitap kurduydum.

Artık kesin bir karar aldım ve bilginin bir tuş uzakta durduğu internet çağında, elektronik kitapların hayatımıza girdiği bu yeni dönemde, raflarımı boşaltmaya başladım.

İlk olarak romanlar bölümünden başladım ve sayfaları sararmış, yıllara yenik düşmeye başlayan dostlarımla vedalaştım ve onları yeni hayatlarda kendilerine yer bulsunlar diye çalışma arkadaşlarıma gönderdim.

Zor oldu bu ayrılık.

Bir hafta kadar üst üste evin kapısında beklediler, sonra bir pazartesi “Ha gayret!” dedim ve personel ofisinden yardım alarak dağıtıma başladım.

Şimdi Osmanlı Tarihi, Kürtler, Alevilik konularında yazılmış olanlar ve kopmayı başaramadığım bir düzine eski dost dışında benle hayatını sürdürmeye devam eden kalmadı.

Yeni tanışmalarda daha seçici olmaya da başladım.

Şimdilerde genel konularda bir şey bulduğumda hemen satın almıyorum.

Günün modasını takip etmekten vazgeçemedim, yeni yazılanları da okuyorum ama son sayfayı da çevrince hemen “Elveda” diyorum ve kararlılığımı sürdürüyorum, kitaplığımda kalabalığa artık izin vermiyorum.

Bu kararı aldığım gün “ne zaman e-kitaplara geçerim?” diye de düşündüm.

Yeni dönemde Türkiye’de de elektronik kitap yayımlanmaya başladı.

Henüz bu tür bir yayınla buluşmadım.

Amazon ve diğer elektronik devleri tabletler çıkarmış, ışıklı, yanar, döner, içine bir dolu kitap yüklenebiliyor. Dünyanın en büyük kütüphanelerine on line üye olabiliyorsunuz, görme engelliler ve aynı anda iki işi yapıp konsantrasyonunu bozmamayı becerebilenler için sesli kitaplar var. Türkiye’de tiyatro sanatçıları okuyor. Yabancı dil bilenlere ise cennet bir durum söz konusu . Hollywood’un ne kadar ünlüsü varsa, hem de sevdiği, en yakından bildiği kitabı okumuş. Aslında çok cazip duruyor, kulağa hoş da geliyor.

Aynı tadı alır mıyım bilmiyorum ama çaresiz kısa süre sonra bu yeni model okumaya da başlamak zorunda olduğumu biliyorum.

Kafa olarak kendimi bu değişime hazırlıyorum.

Kapağı olmayan, sayfalarına el yazımla notlar düşemeyeceğim, fosforlu ayraçlar takamayacağım bir okuma süreci beni ne kadar mutlu edecek henüz cesaret edip ilk adımı atamadım.

Tutucu, olmazcı, değişime karşı koyanlardan değilim ve klavyesi olan, not alabileceğim

ilk e- kitapla karşılaştığımda bu yeni dünyaya “Merhaba” diyeceğimi düşünüyorum.

Size tavsiyem ister klasik, ister modern olsun, okuduğunuz kitaplardan kopmaktan korkmayın sevdiklerinizle, çocuklarla, gençlerle tanışmalarına aracı olun ve mutlaka “Bugün, bu hafta yeni dostlarla hangi farklı boyutu, bakışı tanıdım?” diye kendinize sorun ve sakın okumaktan vazgeçmeyin…

 

Karınca olalım, Ağustos Böceği değil

 

Fıkra Ağabeyim, ortağım Asım Akduman’dan geldi.

Ona da kuyum fuarında Hintli dostları anlatmış.

Maliyetleri azaltması ile ünlü işletme gurusu, bizim patronun şirketlerini incelemiş ve bir rapor hazırlamış.

Masraflarınız çok yüksek ancak gerekli önlemlerle yüzde 25 azaltılabilir” diye de tespitini kalın harflerle yazıp, işletmenin sahibiyle paylaşmış.

Bunu okuyan büyük Boss da hemen müdürünü çağırıp, talimat vermiş.

Derhal bu adamdan dört tane bulun!

Eğer yanış hatırlamıyorsam bu köşede ilk defa bir fıkra yazdım. (meraklısına hemen duyuruyorum, yenilerini kullanmaya hazırım)

Elbette işletmelerde “sıfır maliyet” mümkün değil.

Hikayedeki patronumuz birçoğumuzun gönlünden geçeni söylemiş.

Biliyoruz ki dikkatli harcanan her kuruş, tasarruf edilen her lira, (yenisi de eskisi de olur) aslında yeni bir kazançtır, artı kardır.

Boşa giden her dirhemi kazana yeniden koymak için, belki de 100 para satış yapmak gerekir.

Şimdi neden bunları yazdım?

İşletme dersi verenlerden değilim, sanal dünyadan kopyalanmış, kesilmiş yan yana yapıştırılmış parçalardan aktarılan öğüt dolu yazıları sevmem.

Ancak, tam da sezon iyi başlamışken, paranın akma zamanı gelmişken, turizmci dostlarıma, Antalya’da bu kazançtan pay alacaklara bir uyarı da bulunmak ve “Harcarken dikkatli olun ve hesabınızı, hırslarınızdan arınarak, bu yıl daha da tutucu yapın” demek istedim.

Harcama-kar-kazanç-tasarruf konusuna dalmışken iğneyi kendime de bizimkilere de batırıp, Antalya Ailesi’nin tüm fertlerine, “Bu yıl kazanırken kışı unutmayalım!” çağrısını yapıyor, herkese, her kesime bol, karlı ve hak edilmiş kazançlar diliyorum.

 

 

Varsın reklam olsun, helal olsun

 

Bu hafta içinde havalimanından Turizm Yolu’na sapınca, önüme oldukça uzun, Alman plakalı, hepsi aynı marka siyah dört çeker araçlarından oluşan bir konvoy çıktı. Ağır ağır, sırayı bozmadan, sağ şeritten ilerleyen 100 (dikkat diyorum: on değil, yüz) kadar Volkswagen Touareg’i sollarken, hepsinin kapısında “Antalya 2010” yazdığını fark ettim. Yardımcım Duygu’dan rica ettim ve bu konvoyun sırrını öğrenmesini istedim.

Kısa süre sonra telefonum çaldı ve bu görüntünün sebebinin, dev Alman şirketinin bu yılki yeni ürün lansmanını yapmak için Antalya’yı seçmesi ve 30 ülkeden 500’ü aşkın bayisini bizim memlekette toplaması olduğunu öğrendim.

İşte budur!

Bu haber gelecek için en önemli umut kaynağımızdır. Dünyada kabul gören markaların ürünlerinin dünya tanıtımları için bizi seçmeye başlaması, artık “olmaya” başladığımızın göstergesidir. Öncelikle bir Antalyalı turizmci ve yandan da olsa bölge yazarı olarak Doğuş Grubu’na, Volkswagen Ailesi’ne bu tercihleri için teşekkür ediyor, uluslararası ilişkileri olan tüm markalara da “Hadi siz de!” davetini hepimiz adına yapıyorum.

Önemli Not: Hiç Volkswagen’im olmadı benim, hep bu hayalle büyüdüm.

Daha Önemli Not: Şimdi bazı aklı evveller anlamaz, üstteki not şakaydı. Bakın “Bu” değil “Üstteki” diyorum aman yanlış olmasın.

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

 

Yayın Tarihi
20.04.2010
Bu makale 9883 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!