Kriz zeybeği!

     Ekonomiden sorumlu bakanlar ekonominin  durumu hakkında ne zaman bir açıklama yapsa veya bir yerlerde konuşsalar,  ruhsal dengelerim  yerinden  oynuyor; ben bu ülkede mi yaşıyorum yoksa öldüm de  “ahiret kapısının yetkilileri”  tarafından “cennete” mi gönderildim gelgitleri  arasında perişan oluyorum!

    Nasıl olmayayım! Bakanların  özellikle 15 Temmuz’dan  bugüne uzanan demeçlerini, değerlendirmelerini, hatta “ekonomi krize gidiyor” yollu konuşanlara gösterdikleri tepkileri okudukça  sadece ruhum değil zihnim  de  şizofrenik parçalanmalarla dağılıyor.

   “Vaaay” diyorum, “bunca yıllık ekonomi gazetecisisin,  yaşadığın şehirde,  gezdiğin tozduğun yerlerde kepenk indirmiş işyerlerini, dükkânında gün boyu kendinden başka kimseyi göremeyen esnafı, koridorlarında kedilerin gezindiği alış veriş pasajlarını,  turizm sektöründe kapısına kilit vurmuş  boş otelleri, üretimi düşüren sanayicileri, ürününü beş paraya satamayan çiftçileri, tıkanan ihracatı,  perakende  tüketimdeki düşüşleri  gördükçe ekonominin hızla krize sürüklendiğini sanıyorsun!”

     Oysa, mesela Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye göre bırakın krizi, bırakın Türkiye’nin “ümüğünden” bağlı bulunduğu  ABD dolarının fiyatında “küresel” şartlardan  daha fazlasıyla siyasi gerilimden beslenen iç şartların tepkilediği  tırmanışı; bunun finans  ve üretim ekonomisinde yol açtığı sonuçları kestirilemez ağır riskleri bir tarafa… “Ekonomide hiçbir şey spekülâtörlerin istediği şekilde olmayacak. Türkiye ekonomisi birilerinin rant kapısı hâline gelmeyecek” miş!  (İhracat Zirvesi, 16 kasım 2016 tarihli gazeteler.)

   

                             Çarşıda başka türlü oynanıyor!

    Ekonomi Bakanının bu  sözleri sarf ettiği tarihten 1 gün sonra yolum,  cemiyetimizin  düzenlediği yerel medya eğitim semineri sebebiyle Marmaris’e düştü.  Uzun tasvirlere girmeyeceğim; merkezden İçmeler, Turunç, Armutalan, Datça çıkışı istikametine uzanan oteller bölgesi  “hayalet şehre” dönüşmüştü:  Özellikle geceleri karanlık, sessiz, kimsesiz ve ürkütücüydü.

    “Arkadaş mevsim kapanmış daha ne olsun” diyebilirsiniz.  Tamam da, Turunç’taki gibi bazı  konaklama tesislerinin daha  “sezon ortasında” kapandığını; ekonomisi turizme dayalı koca ilçede sadece bizimki dahil üç otelin kapısını açık tutmaya çalıştığını oradaki dostlardan öğrendim. 

    Marmarisliler  sayesinde hareketli görünen merkezin alış veriş bölgesinde  kapalısı, açığıyla yayılan çarşının tenha sokakları, müşterisiz dükkânları ise krizin bir önceki aşaması olan “ekonomik durgunluğun”  açık görüntüsüydü. Yıllardır zaman zaman  mevsim içinde de dışında da çok kez gördüğüm Marmaris, ekonomisi turizme dayalı Akdeniz yöresinin Ege köşesindeki  fotoğrafıydı. Köyceğiz- Fethiye, Kemeri, Beleki ve Kundusu ile Antalya- Alanya- Kaş şeridinde durum hiç farklı değildi.

       

                                  Durgunluğun ardı     

    Tekrarlıyorum: Ekonomide durgunluk, sonuçları bugünden kestirilemeyecek krizin taşlarını döşüyor. Bu, konjonktürel bir durgunluk değil, yapısal bir durgunluk!  Başlıca iki sebeple yapısal: Bir, Türkiye net döviz kazanamayan, çarklarını ve kronik cari açığını ancak ve ancak “dış borçla” çevirebilen bir ekonomiye sahip. İki,  yüksek faize dayalı dış borçlanmayla ayakta durabilen ekonomide ipler  küresel finans odaklarının elinde.

   Buradan yola çıkarak, Türkiye’nin yönetim koltuklarında oturanların ne küresel ne  iç gelişmeleri doğru okuyabildiklerini ne de  siyasi analiz ve tercihlerinde  öznel siyasi saplantı ve duyguları törpüleyerek “aklı” öne çıkaracak nesnel  bilgiye itibar ettiklerini söyleyebilirim.

    “Ümüğünden” dışa bağımlı bir ekonomide siz günün 24 saatinde 15 Temmuz karabasanını canlı tutan bir siyasi jargonu iç politika malzemesi olarak kullanmayı sürdürürseniz, anayasal düzen ve yasalar uygulamada OHAL askısında ise, şirketler ve iş dünyası “başıma bir şey gelir mi” kaygısıyla sinmişse,  Avrupa politikanızı gerginlik eksenine oturtmuşsanız,  kamu düzeni açısından haklı olduğunuz kimi politik ve yasal uygulamaları dahi ona buna posta attığınız için anlatamaz  hâldeyseniz,  kusura bakmayın, böyle bir ortama ne yabancı para ne de turist gelir.

    Bugün şartlar  öyle bir noktada ki, bırakın yabancıyı, yerli sermaye bile selâmeti “kabuğuna çekilmekte”  buluyor!  İktidar yetkilileri açıkladıkları onca “teşvik paketine” rağmen, iş dünyasının neden yerinden kımıldamadığını araştırma zahmetine katlanırlar, iş dünyası temsilcileri de her söyleneni alkışlamak yerine, meselenin özünü  anlatma cesaretini gösterebilirlerse  ekonomi yönetimi sorumluları  bir ihtimal gerçeği kavrayabilirler.  Zaman kısalıyor!

Yayın Tarihi
23.11.2016
Bu makale 1402 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!