En puşt tuzakların nişangâhındaysan
Kalleş namert parmakların altındaysa tetik
Ve…
Yani gez, göz, arpacığın ucundaysa hayat
Bil ki
Susturmaz kurşun
Yüreğin çelik yelek
Kalkanın öz değerlerin olursa
Ey zaman denen acımasız törpü
Ne tuzaklar gizlidir akıp giden saniyelerinde
Bazen farkında olmadığın dostundur pusuya yatmış
Bazen de koynunda beslediğin yılana dönüşmüş sevdan
Kurşun öldürmez
İhanet öldürür ne var ne yok umutlarını
Zehirli bir hançerin ucu kanatır usulca dört bir yanını
Dolaşır sinsi bir kan gibi damarlarında
Kim vuruşa kurgulanmış çıyanların sahte gülümsemelerinde
Yalan dünya mavalları fısıldarlar kulağına
Ya da yazgı koyarlar adını
Birde bakmışsın ki
İçin dışın kahpeliğin kuşatmasında
Ve yollar birer labirente dönüşmüş
Çıkış ararsın
Kilitlenmiştir nefesin
Sanırsınız bir kötü rüyadaymışsınız
Biraz sonra açılacak gözkapaklarınız
Pencereden sızan ışıkla kucaklaşacaksınız
Bir kuş ötecek pencere pervazına tünemiş
Soluğunuzda çapraz ateşe tutulmuş nefesiniz
Öylece kalacaksınız
Kim bilir
Çok uzaklardan yankılanarak süzülüp gelmiş bir türkü
İnce bir sızı olup çöreklenecek içinize
Yağmursuz bulutları sürükleyecek ihanetin rüzgârları
Bilsinler
Fırtına öncesidir sessizliğiniz
Çok yakındır
Hayatın üzerine yağacaksınız kardan beyaz
Bir avuç toprakla belemişlerdi kundağınızı
Yine o toprakla buluşacaksınız
Susacak kurşun öldürmez yüreğiniz.
(Antalya 1 Şubat 2015)