Kutsal Yemin

   “Beyanı okundu, yemini yaptırıldı, imzası alındı.”
  Bu cümle, mahkemelerimizde “Yeminli tanık” beyanlarının en son cümlesidir. Anlatılmak istenen nedir? Tabii ki tanığın söylediklerinin doğruluğunu yemin ederek onaylamasıdır. 
   Yeminin açılımında neler vardır: Ant, Tanrı’yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama. Şeref-Namus.
 Şeref:   1- Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, onur.
              2- Erdem, gözüpeklik ve yetenekle kazanılmış iyi şöhret.
 Namus: 1- Bir toplum içinde ahlak kurallarına karşı beslenen bağlılık.
              2- Dürüstlük, doğruluk
              3- Sililik, iffet
 Bu tanımların doğrultusunda, mahkeme kayıtlarında sözü geçen “yemin”in anlamı: ”Söylediklerimin doğruluğunu, toplum içindeki ahlak kurallarına karşı beslediğim bağlılığım, dürüstlük ve doğruluğumu, başkalarının gösterdiği saygının dayandığı, kişisel değerimi - onurumu- koruyarak, Tanrı’nın tanıklığında imzam ile tasdik ediyorum”.
     Mahkemelerdeki tanıkların beyanlarını dinleyen hâkimlerimiz, bir sonuca ulaşıp kararlarını veriyorlar, haklı olana hakkını, cezayı hak edene cezasını yani.
 Peki adalet eşit dağıtılıyor mu, adli hatalar yapılıyor mu? Dağıtıma hayır, hatalara evet!
 İki yanıtın da olumsuz olmasındaki ortak ve ana neden, yukarıda sözünü ettiğim yemindir. Hattâ daha da ileri giderek, mahkemelerde çığ gibi büyüyen davaların uzamasına, karar aşamasının gecikmesine ve mağduriyetlere sebep olarak yine yemini gösterebiliriz.
        Çünkü mahkemeler, “yemin” kelimesinin içinde varolan “yalan beyan” kavramına anında müdahale edip hukukumuzda var olmasına karşın tanıkları cezalandırmıyorlar. Bu davranış biçimi de “Yalancı Tanıklık” kavramının serpilip gelişmesine yardımcı olup adli bir kaosa neden oluyor. Davalı veya davacı lehine bir karar alındığında aleyhine karar verilen tarafların tanıklarına da, beyanlarının içersinde yakaladıkları “Yalan beyanlar”dan dolayı ceza vermelidir.
     Eğer hâkimler, tanık beyanları sırasında beyanların içindeki asılsız ipuçlarını görebilir ve değerlendirmelerini cesurca yapabilirlerse, yani yalan beyanı yakaladıkları an cezai müeyyideleri uygulamaya koyarlarsa dava sayılarının azalmasına, adli hataların asgariye indirilmesine, en önemlisi toplumumuzda “Temiz Toplum” kavramının pekişmesini sağlayabilirler.
      Antalya İş Mahkemeleri’nde devam eden davaların yaklaşık yarısından fazlasında, “Tazminatı hak ettiği hâlde, tazminata esas teşkil edecek ücret tespit” araştırmaları görülmektedir. Nedeni, bazı kurumsallaşamamış firmaların işçiye ödedikleri ücretler için, devlete ve sosyal güvenlik kurumlarına verdikleri eksik beyanlardır. Bu firmaların işçiye ödedikleri ücretle beyan ettikleri ücretler arasında çok büyük farklılıklar gözükmektedir. İşçi fiilen çalıştığı dönemlerde, ödemesini alırken, “bordrolarda neden eksik gösteriyorsunuz” itirazında bulunamaz, bordroya şerh koyamaz. Çünkü başının üstünde “Demoklesin Kılıc” gibi “İşten çıkarılma” korkusu vardır.  Herhangi bir nedenle işçi işten ayrıldığında, şirket tarafından tazminatları imza edilen bordrolara göre, arada uçurumlar oluşmakta ve işçi de hakkını aramak için adalete sığınmaktadır. İş, mahkemelik olduğunda işveren çok rahattır, çünkü resmi evraklar tamamen onu desteklemektedir.
       Sözün özü, benzer davalar uzadıkça uzuyor, kangrene dönüşüyor. O kutsal “yemin,” hep tanık ifadelerinin son cümlesini süsleyen bir “figür” olarak kalıyor ne yazık ki!

 

Yayın Tarihi
09.02.2014
Bu makale 8033 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!