Muhteşem şölen!

Pencereme tek tük vuran yağmur damlaları çoğalmadan önce derinden gelen uğultulara gökyüzünü boydan boya göz kamaştıran ışıktan bir kamçı izi bırakan şimşek eşlik ediyordu.

 

Geceydi… Karanlığı koyulaştıran gri bulutlar yıldızları kayıp bir göğü teslim alırken o ses ilahi bir homurtuya dönüşerek henüz yıldırım ve gök gürültüsünün doğal deviniminden habersiz çocukları korkutmaya devam ediyordu. Yalnızca korkan çocuklar mıydı doğanın gürleyen sesinden? Bilinçaltlarında nice gür gür baba mesellerinin diri kaldığı yetişkinlerin yüreğinde de korku kımıl kımıldı.

Yağmurun, şimşeğin ve fonda gök gürültüsünün yaşandığı her an ülkemde süregelen yaşanmışlık da devam ediyordu. Elektrik bir gidip bir gelirken, uydu yansımalı televizyon kanallılarındaki görüntüler de hareketsizleşip, donuyor sonra kırmızı bir uyarı yazısı sinyalin kesildiğini bildirirken, içinizden gelen ses, kapat şu televizyonu, pencerenden bu muhteşem şölene tanıklık et resti çekiyordu.

Şimşek parıltısıyla gökyüzündeki kapkara bulutlar göründüğünde Antalya’nın orta yerindeki devlet malı yeşil alandaki ağaçları da görebiliyordum. O ne çok anlattığım kumrular ne âlemde diye kalkıp, panjurları uçmasın diye sıkı sıkıya bağladığım balkona açılan kapıdan kuşlara bakıyordum. Sessiz ve kımıltısız duruyorlardı. Ya sığındığı yuvalarında birbirine sokulmuş diğer rüzgâr kanatlı kuşlar? Onlar ne yapıyorlar diyorudum içimden konuşarak. Yine kesiliyordu elektrikler, karanlıkta el yordamıyla balkondan içeri kaçıyordum.

Sizi bilmem ama en çok izlediğim klasik filmlerden biriydi İrlandalı Kız filmi. O filmi en çok izlenir kılan öyküsü içinde geçen aşk mıydı? Bence görüntü yönetmeninin yetkin becerisinde kamerasının kayıt ettiği bulutlardı. O filmde sevmiştim denizi ve hiç tükenmeden gelip geçen bembeyaz bulutları.

Penceremin önüne yeniden kuruluyordum.

Dışarıda tek bir korna sesi, motor gürültüsü yoktu. Ayak sesleri çoktan kesilmişti. Ve yeniden başlıyordu doğanın görkemli orkestrasının sesi, çakan şimşeğin ışıkları altında. Sanki bulutların gerisinde binlerce, yüz binlerce davul çalıyordu. Tabiat ananın korku sesli senfonisi içinde konsantrasyona girmiş sanatçıların ellerindeki tokmakların biri kalkıp biri iniyor; telli, üflemeli, vurmalı çalgıların tekmilinin çıkardığı ilahi sesi oluşturuyordu.

Nihayet… Tek tük damlalar çoğalıyor ve bardaktan boşanırcasına yağan yağmur dakikaların saatlere dönüştüğü gerilimin sonunu getiriyordu. Orkestra susuyordu. Gökyüzünü beyaz ışık kamçısından geçiren yıldırım görüntüden çekiliyor, gök gürültüsü diniyordu.

Doğanın muhteşem şöleni biz insanları bir kez daha düşünmeye, tabiat ananın bir parçası olduğumuzu ve o güce sorumluluklarımızı hatırlatıyordu.

 

Yayın Tarihi
12.12.2014
Bu makale 335 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!