Müslüman icadı

Eski icatlarımızı yeni keşfediyoruz!

Geçen ay bir ‘doktor yazar’, Kur’an ayetlerine bakarak “İnsanın maymundan gelmediğini, aksine maymunların insandan türediklerini, Afrika’daki goril ve şempanzelerin Allah’ın yasaklarına uymadıkları için lanetlenmiş Yahudi’ler, mutasyona uğramış, sapık insanlar olduklarını” ispatladı(!)... Ancak Yahudiler gibi bankalarımız, paralarımız, bilim dünyasında teşkilatımız ve bu gerçekleri haykıracak propaganda gücümüz olmadığı için “Darwin’in teorisinden daha güçlü ve bilimsel bu gerçeği(!)” kabul ettiremediğimizden yakındı!

Bu ay, “Uzaya ilk Türklerin gittiğini” keşfetmemizi bekliyordum. Onun yerine “Roket ve denizaltıyı Osmanlı’nın icat ettiğini” keşfederek, bilim dünyasını bir kere daha sarsmayı başardık! (Aslında tahmin etmeliydim; Uzaya gitmemiz için önce roketi keşfetmemiz gerekiyordu.)

***
Osmanlı arşivlerinde buldukları bir dosyada, “Lale Devri’nde dikkat çekici çok mühim ilmi faaliyet ve icatların olduğunu” görmüşler. “Tersane Mimarı İbrahim Efendi’nin, 'Tahtelbahir' isminde denizaltı, Humbaracılar Sınıfı İkinci Halifesi Bayramoğlu Ali Ağa’nın da ateşli silahlar ve ‘tulumba’ adını verdiği roketler, icat ettiği” yazıyormuş. Resimleri de varmış!

Bu durumda, denizaltı ve roket’i 18. yüzyılda icat ettiğimizi, 21. yüzyılda keşfetmiş oluyoruz!

***

Denizaltıyı, ilk taslak çizimlerini 15. yüzyılda yapan Leonardo Da Vinci mi, 1620 yılında yapmış olduğu kürekli denizaltıyı Londra’da Thames nehrinde 5 metre derinliğe kadar indirmeyi başaran Hollandalı Cornelius Drebbel mi, yoksa 18. yüzyılda İbrahim Efendi mi icat etti?

Ya da Bayramoğlu Ali Ağa, roketlerde itme kuvveti için gerekli “Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır.” Şeklinde özetlenebilecek hareket yasasını, Newton’dan önce mi tanımladı?

Bunları “gerçek” bilim insanları tartışadursunlar!

***

Gerçek şu ki; Türk ve Müslüman Bilim insanları birçok alanda büyük keşif ve icatlar yaptılar. Satranç gibi oyunlar yarattılar. Kanat takıp uçmaya kalktılar. Sabun imal edip haftada bir hamama giderek, kötü kokan, nadiren yıkanan Avrupalıları hayretler içinde bıraktılar. Kahve yapıp içerek keyif çattılar. Çiçek hastası yabancılara Edirne’de aşı yaptılar. Trigonometriyi bularak öğrencilerin başını belaya soktular. Avrupalıları Yunan felsefesiyle tanıştırdılar. Ameliyat dikişini bulup yaralara dikiş attılar...

Sonra İslam coğrafyasına bağnaz din adamları ve iktidarda kalmak için din sömürüsü yapan diktatörler hakim oldu. Zamanı geriye doğru sarmaya başladılar!

Matbaa günah diye gelmeyince, icatlar, keşifler, buluşlar, kitap olarak basılamadı, duyurulamadı, yayılıp gelişemedi. Sanat ve bilim, Allah ve yönetici korkusuyla, Şeyhülislamların onayıyla yapılmaya başlandı...

***

Bugün dünya ülkelerinin gelişmişliği, teknolojiyi kullanmalarıyla değil, ona sahip olmalarıyla ve patent sayılarıyla ölçülüyor...

Bir zamanlar felsefeyle uğraşanlar, hala orucu neyin bozacağını sorup duruyorsa... Kanat takıp uçanların torunları, dışarıdan elektronik aksamını almadan savaş uçağı uçuramıyorsa... Yıkanmayı öğrenen Batı’lı misler gibi kokarken, yıkanmayı öğretenler ter kokusuyla dolaşıyorsa... İslam dünyası kendi bulduğu satranç’ta henüz bir tane bile dünya şampiyonu çıkaramamışken, geçtiğimiz ay Mısır ve Suudi Arabistan’da, günah olduğu gerekçesiyle satranç yasaklanıyorsa... Trigonometriyi bulanlar, günümüzde camilerin kıblesini doğru hesaplayamıyorsa... Bilim insanları, yönetenler tarafından “Ulema’ya sordunuz mu?” diye azarlanıyorsa...

Atatürk’ün planlamış olduğu “sanayi hamlesi”, henüz ikinci beş yılında, “eğitim hamlesi” 1946’da, sulandırılıp, terk ediliyorsa...

18. yüzyılda icat ettiğimiz roket ve denizaltı’ları günümüzde başka ülkelerden satın alıyor olmamız da gayet doğaldır!

***

O yüzden; Ben neymişim değil, ne olacağım diyeceksin...

18. yüzyılda neler icat ettiğimizi, üç asır sonra kazara bulduğun bir kitaptan “keşfedersen” de...

Utanman gerekirken, sevinmeyeceksin!