Mustafa Necati (NECATİ BEY)


“O, Türk Öğretmenine sevgi, içtenlik ve bağlılık, onur, saygınlık armağan etti. Her öğretmende kendisini gördü. Arkadaş toplantılarını eğlenceye dönüştürdü; şen türküler, oyunlar, zeybekler, iyi arkadaşlık örnekleri hep onunla yaşandı...”

                          Prof.Dr.Tayyip Duman
                    Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi                                                                                 

Darende'den yetişen ve Darendeliler'in medar-ı iftiharı olan Değerli Büyüğüm, Türkiye'nin ilk Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati'nin, çok başarılı geçen ve 1 Ocak 1929 günü çok genç yaşında aramızdan ayrılışının 82. yıldönümü dolayısıyla hazırladığım bu yazıma; Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nin çok değerli Öğretim Üyesi Sayın Prof. Dr. Tayyip Duman'ın son derecede değerli sözleriyle başladım.   

Türk Milli Eğitiminin kurulmasında, modernleşmesindr ve gelişmesinde büyük yeri olan Mustafa Necati'yi genç kuşaklarımıza, öncelikle de genç öğretmenlerimize bir nebze olsun tanıtabilmiş olmaktan büyük mutluluk duyacağım.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Darendeli’dir. Tanınmış bir ailenin çocuğudur. Beyler sülalesindendir. Soyundan dolayı Darende’de Necati Bey adıyla anılır. Hacı Hüseyin Paşa’nın torunu olan Mustafa Necati 1894 yılında İzmir’de dünyaya gelmiştir. Ailenin ikinci çocuğudur. Babası Halit Bey ona, Mülkiyenin ilk mezunlarından, dedesi Mustafa Necati’nin adını vermiştir.

Oğlu dünyaya gelmeden önce, Halit Bey ilginç bir rüya görür ve bunu büyük oğlu Fuat’a, gizli kalmak kaydıyla anlatır. Rüyasında; “Göbeğinden bir fidan çıkar, kısa zamanda boy salar ve kocaman bir ağaç olur. Yapraklanır, çiçek açar, ama meyve vermez. Ani çıkan bir fırtına ağacı kökünden söküp atar.” Halit Bey, oğluna, göz yaşları içinde bu rüyayı şöyle tefsir etmiş: “Fuat, bir erkek kardeşin olacak. Kısa zamanda çok yükselecek. Ama, daha çoluğa çocuğa karışmadan genç yaşında ölecek”  

Mustafa Necati 1914 yılında İstanbul Hukuk Mektebini bitirdi. İzmir Öğretmen Okulu’nda öğretmenlik görevine başladı. 1915-18 yılları arasında arkadaşı Vasıf Çınar’la birlikte Şark İdadisinde yöneticilik ve bunun arkasından da bir yıl süreyle avukatlık yaptı.

Birinci  Dünya Savaşı sonrası vatanı parçalamak isteyen düşmana karşı fiilen mücadele etmiştir. Yunanlar’ın İzmir’i işgal ettiği 15 Mayıs 1919 onun hayatındaki en acı gündür. Bu günü, o günkü Anadolu Gazetesi’nde Haydar Rüştü şöyle anlatmıştı:

“Düşman İzmir’in kalbine doğru ilerliyordu. Necati, bir yastığa kapanmış hüngür hüngür ağlamaktaydı”
 
Mustafa Necati, kendi çıkarmış olduğu “İzmir’e Doğru” gazetesindeki yazılarıyla, düşmana karşı savaş açarak, milli duyguları ve bağımsızlık ateşini canlı tutmuştur. Kendisi gibi Darendeli olan “Bulgurcu Mehmet Efe”yle birlikte, silahı elinde,  fiilen gerilla savaşına katılmış, “Mezarlıkbaşı”nda halka hitaben yaptığı ateşli konuşmalarla,  Anzavur ve Yunan çetelerine karşı ilk direnişi başlatmıştır. Yaptığı kahramanlıklarla kısa sürede halkın gönlünde taht kurmuştur. Onun yararlıkları, memleketi olan Darende ve çevresinde de büyük bir ilgi ile izlenmekte ve heyecan yaratmaktaydı.

Kendisini çok takdir eden büyük ozan ve yazar Faruk Nafiz Çamlıbel, Mustafa Necati’nin İzmir’de doğuşu nedeniyle, yazılarında ondan “İzmir Çocuğu” diye söz ediyor ve övgüler yağdırıyordu. Buna içerleyen Deliktaşlı (Sivas) Halk Ozanı Kuddusi aşağıdaki dörtlüğü yazıp Çamlıbel’e göndererek onu kınamıştı:


     “Dalkavukluk işlemiş o kadar asabına ki,
 Belki dahi yapacak şöhret alan bir deliyi.
 Sekiz on gün peşine düştü de Faruk Nafiz,
 Yaptı İzmir çocuğu koskoca Darendeli’yi.


Mustafa Necati, Kurtuluş Savaşımızda; yakın arkadaşları Dr. Vasıf Çınar ve Dr. Reşit Galip’le birlikte Mustafa Kemal’in yanında yer almıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra meydana gelen Samsun ve Kastamonu olayları sanıklarının yargılanmasında, kendisine önce İstiklal Mahkemesi Savcılığı görevi verilmiş, daha sonra da bu mahkemenin başkanlığına getirilmiş ve görevinde büyük bir başarı kazanmış, Kastamonu halkı ile kaynaşmış ve kendisini sevdirmiştir. Hakkı Uzunçarşılıoğlu, Mustafa Necati hakkında şunları yazmıştır;

“Dürüst ve temiz hareketleriyle Kastamonu’da çok sevilmiş, fahri hemşehri olarak halk onu bağrına basmıştır; inkılabın yoğurup olgunlaştırdığı, yetiştirdiği kıymetli bir vatanperverdir.“

Kastamonulular tarafından bu derecede sevilen Mustafa Necati’nin, şapka devriminin Kastamonu’da yapılması için bir alt yapı oluşturduğu ve bu konuda Büyük Atatürk’e öneri götürdüğü kanısındayım. 

Cumhuriyet döneminde, Saruhan Mebusu olarak meclise giren Mustafa Necati,İsmet İnönü tarafından kurulan ilk kabinede İmar ve İskan Bakanı olarak görev almıştır. Bir süre bu görevde kaldıktan sonra Adalet Bakanlığına atanmış ve bunun arkasından da, 20 Aralık 1925 de Milli Eğitim Bakanı olmuştur. Türk Milli Eğitimi için büyük önemi olan ve temel niteliği taşıyan “Tevhid-i-Tedrisat Kanunu” onun zamanında çıkarılmıştır.

Gazi Eğitim Enstitüsü ve yatılı bölge okulları onun tarafından açılmıştır.Atatürk’ün Başöğretmenliğini yaptığı Türk Alfabesi’nin yayılmasında emeği büyüktür. Eğitime olduğu kadar öğretmene de çok değer veren Mustafa Necati, eğitim topluluğunun gönlünde taht kurmuştur. Yeni atanan her öğretmen görevine başlar başlamaz, Mustafa Necati’den; sorunlarını ve isteklerini soran ve her zaman onların yanında olduğunu bildiren ve bir sıkıntıları olursa doğrudan kendisine yazmalarını isteyen bir mektup alırdı.

                           T.C
      
                        MAARİF VEKALETİ
                              Hususi 
       
                                Ankara, 8 Kanunuevvel 1927 

"Genç Arkadaş

Feragat emreden mukaddes mesleğin ilk işaretine, hakiki Türk gencine yakışan bir talikle icabetini derin bir memnuniyetle gördüm.

Bu sene mezunlarını teşkil eden 490 arkadaşımdan, bu aslını göstermeyen ancak 20 kişi kalmıştır ki, onlar da şimdi huzuru adalette bu çirkin hareketlerinin hesabını vermekle meşguldürler.

İçine atıldığın güzel vatanın mahrum köşesini şimdi yakından anlıyor ve sana olan ihtiyacını tamamen takdir ediyorsun değil mi?
 
Şurasını gözünün önünden ayırmamalısın ki, yarınki vatanın bütün ikbal ve saadeti, senin bugün içinde belki mahrumiyetle didiştiğin mektebinin ve etrafında cıvıldayan yavrularının, yani doğrudan doğruya senin omuzlarına yüklenmiş bekliyor.

Ancak hakiki bir Cumhuriyet ve şuurlu bir milliyetçi olarak yetiştireceğin yavrular vatanı yaşatacak ve yükselteceklerdir.

İşte, hiçbir mesleğe nasip olmayan bu şerefli ve kutsi gaye; senin için en büyük bir medar, gurur ve teşviktir.

Atideki suallerime, en kısa bir zamanda bizzat benim adresime yazacağın cevabınla, hayırlı muvaffakiyetlerini intizardayım arkadaş.."

 

"Sorular:
 
 1- Nerdesin, nerede yatıp kalkıyorsun
2- Vaziyetinden memnun musun?
3- Yolda gelirken müşkilata tesadüf ettin mi?
4- Maarif İdarelerinden yardım gördün mü?
5- En çok neden müştekisin ?
6- İstediğin bir şey var mı?
    
                                        Mustafa Necati
                                          Maarif Vekili
                                                İmza


Not: Verilecek cevap marzuf zarf içine konacaktır.

                        
Mustafa Necati'nin ölümünden bugüne kadar Bunu yapabilen başka bir Milli Eğitim Bakanı'nın çıktığını sanmıyorum.

Mustafa Necati öğretmenlerin maddi ve manevi her türlü sorunları yanındasağlık durumlarıyla da  çok yakından ilgilenmiştir. Milli Eğitim Bakanlığının tek sağlık kuruluşu Validebağ Öğretmen Hastanesi’nin, ilk ünitesi olan Erkek 
Prevantoriumunun, 80 yataklı birinci kısmı, 1929 yılında onun döneminde bitirilmiştir. Sonradan yapılan eklerle modern bir sağlık kompleksi yaratılmıştır. Adile Sultan Kasrında yer alan hastane binaları dışında, 354 dönümlük
arazi üzerinde kurulan Validebağ Kampüsü içinde;Anadolu Sağlık Meslek Lisesi, Öğretmenevi, Huzurevi, İzci Evi ve İzci Müzesi gibi kuruluşlar yer almaktadır. 

Milli Eğitim Bakanlığınca büyük bir kadirşinaslık örneği gösterilerek bu kampusun bahçesine Mustafa Necati’nin büstü konmuştur. Kültür Bakanlığınca da; Ankara
Kızılay’da, Mithatpaşa Caddesi ile Sakarya Caddesinin kesiştiği kavşaktaki “Mustafa Necati Evi” restore edilerek Türk Halkının hizmetine sunulmaktadır. Kültür Bakanlığı’nın bu girişimi takdire şayandır.      

Ancak ne yazıktır ki büyük emek sarfıyla "Mustafa Necati Müzesi" veya "Mustafa Necati Kültür Merkezi" amacıyla restore edilen bu yer bir "Kurufasulyeci"ye kiralanmış ve büyük tartışmalara neden olmuştu. Şu anki durumu hakkında bilgim yok. İnşallah amacına uygun olarak kullanılır hale getirilmiştir. 

MUFTAFA NECATİ’NİN ÖLÜMÜ

Mustafa Necati’nin, yoğun çalışmaları nedeniyle, son günlerde  sağlığı iyice bozulmuştu. Tedavisi için kendisine hiç vakit ayıramıyordu. Bununla ilgili olarak eski valilerden yakını Ragıp Uğural şunları anlatıyor:

“Bir yıldan beri karnında bir ağrı hissetmekteydi. Yakın dostları Prof.Dr.Neşet Ömer ve Prof.Dr. M.Kemal’ e muayene oldu. Apandisitten şüphelenerek ameliyat teklif ettiler. Yoğun çalışmaları nedeniyle buna bir türlü fırsat bulamadı. 1929 yılının son günleri gelip çatmıştı. Halk mekteplerinin açılış faaliyeti içindeydi. Karnındaki ağrı şiddetini artırmıştı. Muayene için fırsat bulamıyordu. Ölümünden birkaç gün önceydi. Masası başında bir kriz geçirdi. Hemşehrisi Nami Ocakçıoğlu ile Haydar Hıdır Bey’e, biraz hasta olduğunu ve evine gideceğini bildirdi ve vekaletteki çalışmaların kendisine günü gününe kendisine aktarılmasını istedi.”

Devamını, Emekli Vali Muavini Av. Nami Ocakçıoğlu’dan dinleyelim:
 
“1929 yılının Aralık ayının 27.ci Cuma günü, yani ölümünden üç gün önceydi. Necati Bey, Vekalette çalışırken hastalanmış. Doğruca benim odama geldi. Rengi tamamen sararmış, ateşi yükselmiş, karnındaki ağrılar artmıştı. Müthiş bir bulantısı vardı. Halsizdi. Telaşlıydı. Bana, acele acele şunları söyledi:

Nami ! Ben kendimi iyi hissetmiyorum. Hastalandım ve gidiyorum. Biliyorum, sende ceddimiz hakkında bir hayli malumat var. İsmail Hakkı Bey’le görüş ve ona aktar. Onun kulağımdaki son sözleri bu oldu. Vekaletin çıkış kapısından, arabasına kadar uğurladım. Arabasına binerken, dönüp çalışma odasına doğru baktı. Bu bakış, sanki öğretmeninden öğrencisine kadar ruh verdiği çalışma hayatına bir veda gibiydi.” 

Mustafa Necati, maalesef, çok genç yaşında, Ankara Numune Hastanesi’nde, geçirdiği apandisit ameliyatı sonrası, 1 Ocak 1929 tarihinde, henüz 34 yaşında hayata gözlerini yumdu. Ölümü ülke çapında büyük bir üzüntü yarattı. Bayraklar yarıya indirildi. Yurdun her tarafında bütün öğretmen ve öğrenciler mateme büründüler.

Necati’ nin ölüm haberi köşke ulaştığı zaman Büyük Ata, yanaklarından iki damla gözyaşı süzülürken, elemini; “Vah Necati ! Ecel seni de mi elimizden aldı ?” sözleriyle dile getirdi.

Mareşal Fevzi Çakmak da, yüreğindeki acıyı,“Aramızdan çok erken ayrıldın Necati ! ”sözleriyle ifade etti.

Başvekil İsmet İnönü, Mustafa Necati toprağa verilirken, kabri başında, orada bulunanları ağlatan şu hazin ve veciz konuşmayı yaptı:

“Necati’nin ölümünde derin acılarımızı söyleyeceğimi hiç düşünmezdim. Uzun mesuliyet ve mefkure arkadaşlığının memleketin temiz ve yiğit bir evladına karşı bağladığı sevgi ve saygı duyguları, bu yaman ve çetin vaziyeti bana önünden sapılmaz bir vazife yaptı. O, maarifte başı yüksekte, gözü yıldızlarda, temiz ve çetin bir müceddit gibi çalıştı. Devlet yetişmiş bir adamını, Büyük Meclis değerli ve muvaffak bir azasını, Maarifimiz, Talim Terbiyemiz tecrübeli bir mütehassısını, Fırkamız yerine konmaz bir mefkuresini, Halkçılığımız bu dünyanın hiçbir yıldızıyla pas tutmayan cevherini, Onun temasına her girmiş olan yürekten sevmesini bilmiş vefalı bir dostunu kaybetti. Acılarımızın hudutları ne kadar geniş. İnkılapçıların ölürken, kalanlardan ve yeni yeteneklerden bir tek dileği vardır; cansız bileklerde sallanan vazife bayrağının kavranıp daha yükseklerde dalgalandırılmasıdır. Necati’ nin hiçbir benek taşımayan varlığını birazdan toprağa vereceğiz. Aziz Necati !  Gözün açık gitmesin. Bütün dileklerin yerine getirilecektir.”

Büyük İnönü sözünde durdu ve Mustafa Necati’den yarım kalan bazı işler yerine getirilinceye kadar yerine vekil tayin etmedi ve Maarif Vekaletine ait çalışmaları bizzat kendisi yürüttü.

Birçok ozan, yazar ve devlet adamı onun için gözyaşı dökmüş, hakkında övgü dolu konuşmalar yapmış, şiir ve makaleler yazmışlardır. Vefatını haber veren gazetelerde yazılanlar, onun ülkemize ne büyük hizmetler verdiğini ve ne kadar sevildiğini açıkça göstermektedir.

M.Fuat Köprülüzade (Prof.Dr.Fuat Köprülü) Mustafa Necati için şunları yazdı:

“Canlılığı, zekası ile derhal göze çarpan bu genci sevmemek mümkün değildi. Onun üstün nitelikleri yükselmesini sağladı, fakat bu yükseliş onun ruhunu hiç değiştirmedi. Tevazuunu, sadeliğini ve samimiliğini hiç bozmadı. Davranışlarını, konuşmalarını hiç etkilemedi. En yüksek mevkiin
kalplerde kazanılan mevki olduğunu bilen biri oldu.

Temiz ve masum bir kalbi vardı. Kusursuz bir insan; bütün yaşamında kimseye en ufak bir zararı dokunmamış. Haksız yere kendisine düşmanlık eden adamlara karşı bile daima tahammüllü ve lütufkar olmuştur. Millet Meclisinde kendisini çok sevdirmiş ve işlerinde başarılı olmuş bir mebustu. Bilime, ihtisasa samimi bir hürmeti, saygısı vardı; yanındakileri
çalıştırmasının sırrını pek iyi bilirdi, yaratıcı zekası sayesinde işlerin en doğrusunu derhal keşfederdi. 

Samimi olmak şartıyla en şiddetli eleştirilere darılmadığı bilinmektedir. Yaşamı kısa, fakat inkılap çocuklarına örnek olacak kadar temiz ve dopdolu idi.”

Büyük Ozan Faruk Nafiz Çamlıbel, acısını yazdığı şiirle şöyle dile getirmiştir:

“Efemin Ölümü

Yosmalar kucağı gereken yeri,
Kavuştu mezarda oğulla nine.
Kim derdi sonunda cerrah neşteri
Geçecek bir kanlı bıçak yerine.

Bir çınar yıkıldı, geçti fırtına.
Uzun bir uğultu kaldı geriye:
Ona oğlum siye yandı her ana,
Yiğitler yas tuttu kardeşim diye.”

O, Milli  Mücadele arkadaşları Dr. Reşit Galip ve Dr. Vasıf Çınar’la birlikte Ankara Cebeci Asri Mezarlığı’nda yatıyor. Hukukçuluğu ve eğitimciliği yanında yazarlık yeteneği de olan Mustafa Necati, Türklüğe verdiği büyük değer yanında imanlı bir insandı. “İnebolu” isimli yazısının sonundaki cümle, onun bu yönünü çok güzel ifade ediyor:

“Ey Türk, sende Allah’tan gelen bir hassa var”

Atatürk ve İsmet İnönü’den sonra, okullara en çok ismi verilen kimse Mustafa Necati olmuştur. Bu, onun Türk Eğitimine yaptığı katkının olduğu kadar, Türk kadirşinaslığının da bir ifadesidir. Ölümü, soğuk bir kış ve aynı zamanda tatil gününe rastlamasına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı ve Darende Kültür Derneği’nin birlikte tertiplediği törenlerle her yıl anılmakta ve mezarı ziyaret edilmektedir.1970 yılında, Ankara Necatibey İlkokulunda, eski Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı’nın da katıldığı anma gününde, zamanın Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri aynen şunları söylemiştir:

“Haleflerim ve seleflerim alınmasınlar, Mustafa Necati’nin ölümünden sonra Milli Eğitim Bakanlığı makamı boş kalmıştır.”
 
Rahmetli Tevfik İleri, Halide Nusret Zorlutuna ve Prof.Afet İnan, yaşadıkları sürece Mustafa Necati için yapılan her anma törenine katılmışlar ve gözleri yaşlı olarak, onunla ilgili konuşmalar yapmışlar ve anılarını anlatmışlardır.

Ruhun sadolsun Büyük Necati. Dilerim bundan sonra haleflerinden seni örnek alanlar çıkabilir.
Bütün Ulusuma, eğitim camiasına ve değerli hemşerilerime bir kere daha baş sağlığı dileklerimi sunuyorum.
Saygılarımla...

Yayın Tarihi
01.01.2014
Bu makale 12265 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!