Geçenlerde, Türk-İslam müelliflerinden “temiz dilli” birisi, tarihi bir ayıbımızı ortaya çıkardı:
Mustafa Kemal döneminde ilkokullarda bira dağıtılıyormuş ve vatandaşa eroin satılıyormuş!
***
O dönemleri yaşamış bir vatandaşın kendi el yazısıyla yazdığı anılarını okumuştum. Aklımda kaldığı kadarını size de aktarayım:
“Ah o zulüm günleri!
Sınıfta öğretmenimiz sorardı, ‘Biranız malt mı olsun buğday mı? Light mı olsun normal mi?’... Ben genellikle dark ve extra olanını tercih ederdim!
Savaştan çıkmışız, ülke yokluk içerisinde. Teknoloji yok, elektrik yok, buzdolabı yok... Biraları sınıfta kar veya buza yatırır öyle soğuturduk!
Öğretmenimiz biralarımızı dağıttıktan sonra kadehine susuz rakısını koyar, arada kürsünün üzerindeki tabağından ağzına attığı beyaz peynir eşliğinde, ufak ufak rakısını yudumlayarak ders anlatmaya başlardı!
Kimya dersinde üzümden nasıl şarap yapıldığını; Coğrafya’da ülkelerin milli içkilerini öğrenirdik... Matematik dersinde, “Ali 70’lik votkayı ağzına kadar dolu 12 shot bardağıyla bitiriyorsa shot bardağı kaç santilitre hacmindedir?” benzeri problemler çözerdik... Biyoloji derslerinde bir pamuğa koyduğumuz kenevir tohumunu büyütüp esrar elde ederdik... Tarih derslerinde Kemal Paşanın Çanakkale’de savaştığını söylemeyeni döverlerdi... ‘Medeni bilgiler’, ‘Vatandaşlık’, ‘Atatürk İlke ve İnkılâpları’ dersleri zorunlu olduğundan hiç sevmezdik!
Bazı arkadaşlarımız ders aralarında gizli gizli din bilgisi çalışıp, namaz kılarlardı. Ama yakalanırsanız bunların cezası çok ağırdı. Önce okuldan atılır, sonra İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak idama mahkûm edilirdiniz. İdam edilenlerin sayısı hakkında öyle rakamlar duyuyorduk ki, herhalde İstiklal Mahkemeleri “Bunlar dinci olabilirler?” diyerek daha doğmamış bebekleri bile asıyordu!
Teneffüslerde çakırkeyif bir halde kızlı erkekli aynı merdivenlerden koşarak bahçeye iner, toplu folklor partileri düzenler, çayda çıra gibi müstehcen oyunlar oynardık!
Bazı öğretmenlerimiz alkolü çok kaçırdıklarında ayıp resimler gösterdikten sonra bizi taciz ederlerdi. Bir defadan bir şey olmaz diye sesimizi çıkarmazdık!
Kemal Paşa nutuk atacağında hepimizi toplayıp meydana götürürlerdi. O sinirli sinirli konuşup, sağı solu azarladıkça, biz de okulda öğrettikleri gibi “Hülooooğğğ” diye bağırıp, alkışlardık. Meydandaki bazı teyze ve amcalar, popoyla ilgili başka bir şey bağırırlardı. Öğretmenlerimiz, ayıp diye bizi öyle bağırtmazlardı... Ben Paşa’yı çok sevmez ve korkardım. Çünkü dediklerine göre hem diktatörmüş, hem de kendini yarı ilah sanıyor ve bizi dinsiz yapmak istiyormuş. Ayrıca Firavunlar gibi saltanat sürerek devleti soyuyormuş!
Okul bittiğinde yalpalayarak evin yolunu tutardık. İçimizden bazıları eve gitmeden öğrenci meyhanelerine uğrayıp son bir tek atarlardı. Yürüyemeyecek kadar sarhoş olanlarımızı evlerine okulun servis küfecileri taşırdı!
*
Eve yaklaştığımı annemin kızarttığı domuz pirzolasının kokusundan anlardım. Domuz eti devlet tarafından dağıtılıyordu ve yemek zorunluydu!
Babamı genellikle masada oturmuş beni beklerken bulurdum. Alkolden uyuşmuş bir sesle “Hoş geldin aslan oğlum. Hadi gel de bir tek atalım. Aslana aslan sütü yaraşır” derdi. Sevinçle babamın karşısındaki sandalyeye zıplar, masanın üzerinde duran paketten bir sigara çekip yakar ve babamın doldurmuş olduğu rakı bardağımı havaya kaldırarak “sağlığına moruk” diyerek kafama dikerdim!
*
Böylece, 10 yılda 15 milyon ayyaş yetiştirdiler!
Zamanla alkol ve uyuşturucunun kötü etkileri ülkede yapılan işleri olumsuz etkilemeye başladı. Hükümet Isparta’da bir demir-çelik fabrikası kurmaya karar vermişti, sarhoş mühendisler yeri şaşırıp fabrikayı Ereğli’ye inşa ettiler... Dersim’de bazı aşiretler hükümetin uyuşturucu ticareti yapmasına karşı çıktıkları için yok edildiler... Henüz televizyon ve internet olmadığından, halkın porno ihtiyacını karşılamak için ülkeye baleyi getirdiler... Ama tabi yandaş Kemalist medya, bunların gerçek nedenlerini saklayarak halkı uyutuyordu!
Hepsinden kötüsü; İçki ve uyuşturucu yüzünden o dönem birçok çocuk zekâ özürlü doğdu. Sonradan o çocuklardan bazılarının “müellif” olduklarını duydum. Kim bilir nerelerde ve ne saçma sapan şeyler yazıyorlardır?
Çektiğimiz zulüm, en yakın arkadaşının zehirlemesiyle 10 Kasım 1938’de sona erse de, bizi tekrar dinimize kavuşturacak bir dünya liderinin gelmesini 60 yıldan fazla bekledik!”
***
Anılardan aklımda kalanlar bu kadar. Orijinalleri şimdi nerede bilmiyorum. Sonradan üzerlerine ya çay döküldü, ya yandı, bitti, kül oldu, ya da şeytan aldı götürdü!
Ama bilin ki, “İlkokullarda bira dağıtılıyordu, halka eroin satılıyordu” diyen büyük Türk- İslam müellifi kesin doğru söylemiştir, hatta az bile söylemiştir...
Bu yazıyı okuduktan sonra tahtaya üç defa vurarak zulümden kurtulduğumuza şükretmeyen okur, ayyaş veya paralelci ilan edilecektir!