Pencere çiçekleri

Sardunyalar, küpeliler, karanfiller, on bir ayın çiçeği, Minik kaktüs (kaynana yumruğu), gül, Afrika menekşesi, fesleğen, sütleğen ve niceleri toprak damlı evlerin küçük pencerelerinin iç güzelleriydi.

Bebeğe bakar gibi bakılır, özenilirdi… Her bahar başlangıcında Vita kutularına şitillenen çiçeklerin toprağı değiştirilir, komşular arasında şitil (dal) verme takası yapılırdı.

Mart dokuzuna az bir zaman kala çukur tabaklara kilerlerdeki nebatlar konur, hafifçe sulanır, üzerlerine tüller sarılarak çimlenmeye bırakılırdı. Dağlardaki bembeyaz karlar grileştiğinde, eriyen kar suları gümüşten kamaştıran sulara dönüştüğünde, pencere önlerine konulmuş çimlendirme tabakları yeşile dururdu. Analarımız, nenelerimiz bir de minik bir aynayı tabağın kenarına iliştirir; gelen baharın bereketli, günün aydınlık olmasına dua ederlerdi.

Her elin diktiği çiçek fidesi tutmazmış… Elin sahibinin yüreği mert, gönlü açık, hanesi haramsız olmalıymış.

Güler anamın iki göz toprak damlı hanemizdeki çiçekleri yaz kış tomurcuğa durur, kış ortasında bile güney penceremizin içindeki küpeli çiçekleri; kara, buza aldırmadan tomurcuğa durur, açardı. Saksılarımızdan alınan ince dalları kendi hanelerindeki pencere saksılarına götüren komşularımız bazen sitemle kapımızı çalar:

“Senin sihrin, sırrın ne? Dal kök salmadı.” Derlerdi. İşte o zaman anacığım kendi elceğiziyle kopardığı minik dalı komşunun pencere içi saksısına götürüp eker, can suyunu verip, dönerdi. Komşumuzun penceresinde de kısa sürede çiçeklerin gülümsediği görüntüler oluşmaya başlardı.

Vita kutularından toprak saksılara terfi edildiğinde, toprak değişimi için kimseciklere emanet edilmezdi çiçekler. Minik sardunya saksıları, camgüzeli mavi, pembe, kırmızı küpeliler ve sonraları Afrika menekşesi evimizin pencere içlerinin güzelleri oldu.

Anacığıma anneler gününü, varoşlardan bir okulda görev yaparken, öğrencilerimin getirdiği gülfidanlarıyla kutlamıştım.

Henüz cemreler toprağa düşmedi, ekerseniz kök salmaz diyen komşularımıza aldırmadan küçücük bahçemizin bir köşesini eşeleyip gülfidanlarını ekmiş o ünlü fırtınaları da düşünerek ince bir naylonu fidanların kuzeye bakan taraflarına perdeleyerek beklemeye koyulmuştuk.


Olmuştu!  

Gülfidanları olmaz diyenlerin inadına toprağın bağrına yapışmış, havaların da rast gitmesiyle kısa sürede boncuk boncuk tomurcuklar dökmüştü.  

Bir avuç toprağa yüreğinizdeki sevgiyi da kattınız mı, kök salmayacak çiçek yoktur diyen anacığım, yaz sabahları kapı önüne yaydığı soframıza semaver çayı eşliğinde serpiştirdiği kahvaltıların orta yerine kıyıp da koparamadığı güllerden bir iki taç yaprağı koparıp tabaklarımıza koyar rengi yanaklarınıza allık versin derdi.


Adı Güler’di…

Güllerden gelen adına layık analığıyla bize saksılardan büyüttüğü çiçeklerle doğayı sevdirmeyi başarmıştı.

Yayın Tarihi
22.01.2015
Bu makale 432 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!