Postal

Bazen yazmak o kadar zordur ki. Parmaklarınızın arasındaki kalem çalışmaz, bilgisayarınızın klavyesindeki harfler gözünüzün önünden kayıp gider.

 

Bu gece öyle oldu.

 

Sosyal medyada gezinirken, bir çift postal fotoğrafı olduğum yere mıhladı.

 

Bir çift postal…

 

Bir şehit anasının oğlundan kalan son yadigârı asker postallarının içine sardunya çiçeği ekmiş. Sardunya bu kökü su, yaprakları gün gördü mü namertlik etmez, uzatır boynunu ve dallarını kimi kan kımızı, kimi pembe çiçeklerle donatır. Öyle serseri bir çiçektir ki nereye ekilse orayı güllük gülistanlık eyler.

 

Bu anlamlı fotoğrafa beğenip, yükleyip bir de paylaşınca; bu yıl oğlunu askere uğurlayan Mersinli Zarife Ata Hanımefendiden yanıt geldi. Ne sözcük var ne de tümce. O bilindik minik objelerden birini koymuş yorumuna. Gözyaşı döken bir obje…

 

Askerlik yapanlar bilir.

 

Postallar, kışın karın, buzun içinde kaskatı kesilir, sıkar ayağı. Akşam eğitimden dönen asker bağcıklarını çözerken zorlanır. Hohlar yeşil yün eldivenlerin bile donduğu ellerinin parmaklarını yine de çözemez. Devre arkadaşlarından yardım ister. Sonunda yardımlaşma zorunlu olur, birbirlerinin buz tutan postallarının bağcıklarını çözerler.

 

Yazın da o postallar yakar ayakları. Onun için askere giden delikanlıların tıraş takımları içine mutlaka pudra ve pişik kremi konur. Öyle işi hafife alanların küçümsediği gibi yan gelip yatılan yer değildir peygamber ocağı…

 

Sabahın ilk ışıklarının göründüğü saat 05 de kalkılır. Dakikalar içinde yataklar jilet gibi, ütülenmişçesine düzeltilir. Tuvalet lavabolarında ihtiyaçlar giderildikten sonra her sabah olduğu gibi sakal tıraşı olunur. Dakikalar içinde yemekhaneye geçilir. Kısacık bir sürede çelik bardaklarda kahvaltı ve ardından mıntıka temizliği yapılır. Sabah içtimasının(yoklamasının) ardından öğle yemeğine kadar eğitim yapılır.

 

Asker her an hazır ve nazırdır. Üstü başı döküntü olmaz. Kepinden, palaskasına, postalına kadar bütün giysileri pırıl pırıldır.

 

Eğitim koşularında en revaçta türkü, Yaylalar yaylalar türküsüdür. Eğitim subayı ya da çavuşu o gün keyifli ise o türkülerin arasına askeri gülümseten sözler de koyar.

 

Çavuş: “Sarışın!” Diye seslenir koşan erlere. Erler yanıt verir: “Olsun!”

 

Yineler çavuş: ” Esmer!”

 

Asker: “Olsun!” Der.

 

 

Ancak o gülümsemeler ve gerginliği gideren şakalar kısa sürer. Erbaşın, komutanlarıyla yüz yüze geldiğinde pürüzsüz ciddiyete dönüşür.

 

Askerlikte mantık yoktur denir. Vardır…

 

Örneğin asker eğitim sonrası aylak kalmasın diye bir duvar yapımı için getirilen tuğlalar olduğu yerden başka yere taşıtılır. Sonra karar değiştirilir yine aynı yere geri olarak konur.

 

Bizim tugayın orta yerinde bir yüzme havuzu vardı mesela. Etrafı dikenli telle çevrilerek havuz cezalandırılmıştı. Nedenini öğrendiğimizde şaşırmıştık. Bir zamanlar o havuzda birinin boğulduğu ve bu yüzden ceza verildiği söylenmişti.

 

Askerlikte sabır, sorumluluk bilinci kavrandığında oradan oraya taşınan tuğlaların taşınma nedeni, bir yüzme havuzuna ceza verilmesinin mantığının da askerlik sanatının sorumsuzluk ve tedbirsizliğe asla yer vermeyeceği mantığı pekâlâ da anlaşılacaktır.

 

Vatan hizmetinin son ayları gelen askerleri artık kıdem basmıştır. İl plakalarına gelindiğinde o gün o ilden bulunan asker arkadaşlarının akşam dinlencesinde konuğu olur. İkram bir demlik çay ve kantinden alınan pasta, bisküvidir. Ta ki bu gelenek 01 Adana plakasına gelinceye kadar sürüp gider. İşte bu gibi dayanışmalar anasını, yavuklusunu sılada bırakmış askeri kışlasına, silah arkadaşlarına bağlar.

 

Sardunya çiçeklerin ekildiği postallar hüzünlendirdi beni. Kısa dönem(4 aylık öğretmen erlik) yaptığım Erzincan 59.Er. Eğit. Tugayı Uçaksavar 2. Batarya’nın koğuşlarına götürdü.

 

Asker arkadaşlarım kardeş kadar değerli Kenan Akköprü’yü, Orta Hafif Taburun Çavuşu Sıdık Özgüner’i, terzi er özverili ve yürekli Cevat kardeşimi, bir Pazar izin dönüşünde izine çıkamayan arkadaşların, palaskası içine gömdüğü baklavaları nizamiye kapısından geçirmeyi başaran Yılmaz’ı ve diğer silah arkadaşlarımı andım. O kışta kıyamette banyo yapamadık diye bize tugayın orta yerindeki tarihi hamamı gece yarısı tüm yetkisini kullanarak açtıran Sıdık Özgüner çavuşumu nasıl unutabilirim?

 

Bizler barış içindeki günlerin askerleri olduk. Dilerim şu an yurdun dört bir yanında vatan görevi yapan kardeşlerimiz de kışlalarından sılalarına burunları bile kanamadan huzur içinde dönerler.

 

Bu yazdıklarımı dilerim askere 18 bin lira ödeyerek gitmeyen gençlerimiz de okur. Çok uzun bir zaman denilen askerlik süreci, diploma veren okulların çoğunun veremediği hayat dersini kazandırır.

 

Rahmetli babam dört aylık öğretmen kısa dönem askerliğimin sonunda tezkere alıp döndüğümde gayri ihtiyari şöyle demişti.

 

“Seninki askerlik sayılmaz oğlum.”

 

Babamın kafasındaki askerlik görevi farklıydı.

 

Ve ben, onun için kısa dönem askerlik yaptım diye yarım adamdım. 

Yayın Tarihi
26.08.2015
Bu makale 386 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!