Şanlı Bayrağımız

(BAYRAK OLAYI VE SONRASI)

Varlığımızın nedeni, Türklüğümüzün güvencesi, bağımsızlığımızın sembolü,
rengini şehitlerimizin kanından alan şanlıi şereflii ayyıldızlı bayrağım!...

Dünyanın en güzel bayrağısın sen.
Namusumuzun, onurumuzun bedeli, göklerimizin süsü, şehitlerimizin örtüsü,
geleceğimizin güvencesi ayyızdızlı, nazlı bayrağımızsın sen..

Senin gölgen olmadan yaşayamayacağımızı söyledik,
seni korumak için gerekirse uğrunda öleceğimize binlerce kere yemin ettik.

Şiirler yazdık sana yan gözle bakanların gözünü oyarız diye.
Sana yakın uçan
kartalın kanadını kırarız dedik..

Bütün sözlerimizde samimiydik, sana asla yalan söylemedik.
Sana olan sevgimizin, saygımızın, bağlılığımızın ifadesi oldu bu sözlerimiz.
Bir taraftan da geleceğimizin güvencesi...

Hiç beklemediğimiz anda, alçağın biri tırmandı dalgalandığın direğin gönderine.
Kırılasına ellerine aldı seni ve hayasızca yere indirdi.
Hem de bir askeri birliğin içinde, seni korumak için nöbet tutan askerin gözleri önünde.

O asker, o anda hiç düşünmeden basmalıydı tetiğe.
Ve sana el uzatan alçağı devirmeliydi yere.
Ama yapamadı bunu, korktu.. Çünkü emir büyük yerdendi,

Düşmanla pazarlık masasında oturanların karşısında boyun eğdi o asker. Tıpkı komutanları gibi.
Yoksa bunu yapması işten bile değildi.

Hani "Korkma sönmez" diye başlıyor ya İstiklal Marşımız .
Peki bundan sonra marşımızı söylerken biz,
söylediğimiz "Korkma" sözüne kendimiz inanabilecek miyiz ?

Çünkü artık bir "Korku İmparatorluğu" nda yaşıyor, egemenlik ve
bağımsızlığımızdan yavaş yavaş uzaklaşıyoruz.
Ne yazık ki bunun bir türlü farkına varamıyoruz.
Çıkarlarımızı düşünüyoruz, atılan yalanlara inanıyoruz.

Çünkü biz artık bağımsız değiliz.
Demokrasi denilen garabetin getirdiği çoğulculuğun tutsağıyız.
İnsanlar layık oldukları şekilde yönetilirmiş denir ya,
işte biz de verdiğimiz oylarla layık olduğumuz şekilde yönetilmekteyiz.

Sevgili bayrağım, durup dururken o piç indirmedi ki seni gönderinden
Kim bilir bunun arkasında neler var bilinmeyen.
Belki de bir deneme bu arkadan gelecekler için.

Kim bilir ne ince hesaplar var bunun ardında;
BOP Projesinden Arap Baharı'na..   
Belki de ileride yapılmak istenenler için bu bir prova.                                                              

Yakalanmadı bile kafasına maske takan piç,
Elini kolunu sallayarak kalabalığı karıştı, kaybolup gitti.
Ama hakkında yaşı on altı diye beyanat verildi.

Acaba bu ite bu emri kim vermişti ?
PKK mı, derin devlet mi, yoksa ülkemizi uzaktan kumandalı yürütmeye çalışan emperyalistler mi ?                                                             Mutlaka, ipleri ellerinde tutan, bu sayılanlardan birileri...                                                                                                         

Demek ki bu alçağın kim olduğu ve ne yapacağı önceden bilinmekteydi.
Yoksa, yakalanmamış yüzü maskeli birinin yaşı nasıl bilinebilirdi ki !...

Nitekim bir gün sonra anlaşıldı.
Bayrak olayının arkasından eşzamanlı IŞİD saldırısı başladı.
Kerkürk, Musul işgale uğradı, konsolusluklarımız kapatıldı, içindekiler rehin alındı.

Saldırı harekatı büyüyor, IŞİD'ci saldırganlar neredeyse elini kolunu sallayarak Bağdat'a doğru yürüyor.
Birden ülkemizde bir "Milli Birlik" sağlandı. Ama doğrusu bunun anlamının ne olduğu pek de anlaşılamadı.

Milli Birlik sağlanması için "Kırmızı Çizgilerimiz' e saldıırılması ve yok edilmesi mi gerekirdi.
İktidar ve muhalefet bugüne kadar neredeydi ?

Egemenlik ve bağımsızlığımızın sembolü sevgili bayrağımız;
Öyle bir düştük ki içinde bulunduğumuz şu zillete biz.
Bilerek, yavaş yavaş adım adım geldik bulunduğumuz bugünkü  yere.  

Bir gün önce söylenenler ertesi gün inkar edildi,
Bölücülere verilen ödünler tıpkı birer oya gibi işlendi.
Sonra bundan vazgeçildi "Demokratik Açılım" denildi.  

Teröristbaşı kahraman ilan edildi birden,
Kendisine "Sayın" sözcüğüyle hitap edilmesi uygun görüldü.
Terörle mücadele eden askerler ise birer birer "Bertaraf" edidi.                             

Kurulan kumpaslarla "Ergenekon", "Balyoz", "Andaç" davaları açıldı.
Arka arkaya gelen dalgalarla şerefli Türk subayları kodeslere tıkıldı.
Aralarında kansere yakalanan, hastalıkltan ölen, intihar edenler oldu.

Bununla da yetinilmedi yüzlerce genç subaya "Casus" damgası vuruldu.

Olanları şöyle bir anımsayalım sırasıyla;
Önce, Milliyetçiliğimiz, Türklüğümüz ayaklar altına alındı  
Devlet dairelerinin isimleri başından "TC" amblemi kaldırıldı  

Sonra ulusal bayramlarımızın kutlaması valiliklerin emrine verildi.
Anıt ve şehitliklerin bakımları TSK' dan alındı, Kültür Bakanlığı'na devredildi.

Okullarımızda "Andımız" ın okunması  yasaklandı.
Bayrak törenleri ise okul müdürlerinin insiyatifine bırakıldı.
Stratejik önemi olan yamaçlardan "NE MUTLU TÜRKÜM" yazısı silindi.

Sevgili bayrağımız, bu günlere işte böyle gelindi.
Sonra da sıra, senin gönderinden indirilmene kadar geldi.

Büyük Atatürk, Cumhuriyetimiz' le birlikte gençliğe emanet etmişti seni  
Ve de egemenlik, bağımsızlık, devrimlerimizle ilgili tüm değerlerimizi.  
Ne yazık ki o günlerden bu günlere milletimiz o kadar çok değişti ki...

Kimileri Atasının izinden gitti sahip çıktı Cumhutiyete ve ilkelerine.
Kimileri ise; kul ve ümmet olmaktan kurtulduk demedi, eskilere özendi
Bölücülerin arkasına takıldı, "Yeni Osmanlılar" adıyla örgütlendi,           

Bu koşullarda ne yazık ki artık zor güvenilir oldu milletimize,
Zira, kimileri çıkar sağlama, kimileri ise iyi bir mevki kapma peşinde.

Geleceğimizin umudu gençlerimize gelince;
Bir kısmı kuva-i milliye ruhuyla kelleyi koltuğa alıp çıkmış alanlara,
Sahip çıkmaya çalışıyor Atatürk' ün kendilerine emanet bıraktıklarına.

Diğer bir kesim ise "Savaşma seviş" sloganıyla keyfinde, zevkinde
Baldır bacak caddelerde, barlarda, kafelerde...
Bayrak asan bile olmadı evinin balkonuna, penceresine
Ne yazık ki bu elim ve vahim olaydan sonra bile...

Bir zamanlar "Bir Türk dünyaya bedel" denirdi, ne olduysa oldu
Türklük yerle bir edildi. Şimdi düşünmek gerek; ya Türklük bu değil, ya da biz Türk değiliz.
Ama, içimizde Türklük bilincine sahip olmayanların olduğu bir gerçek.

Galiba Osmanlı döneminde yapılan üst düzey evlilikler sonucu genleri değişti
milletimizin ve değişe değişe melez bir ırk meydana geldi sonunda ve bu günlere gelindi böylece.
Artık bu gerçek görülmeli ve daha fazla vakit geçirilmeden aslımıza dönülmeli.  

Osmanlı Sevdalıları önce şunu bilmeli: Osmanlı' yı Atatürk yıkmadı. Onlar ülkeyi sattılar, savdılar, emperyalistlere borçlandılar, sonra da kendi kendilerini yıktılar.

Bu topraklarda yaşayan herkes aklını başına almalı, kendini kulluktan, kölelikten, ümmetlikten kurtaran
Cumhuriyet' in ipine sarılmalı ve saptığı yoldan dönerek doğru yolu bulmalı.
Zira budur işin olması gerekeni...   

Şanlı bayrağım, sana bir kere daha söz veriyor ve yemin ediyoruz; ilkelerimizden ayrılmayacak, umutlarımızı yitirmeyeceğiz.
Seni korumak için gerekirse canımızı vereceğimize inanmanı isteriz.
Çünkü bu bizim sana ve vatanımıza namus borcumuz.

Hiç beklenmedik bir anda; bu millet birden silkinir, Türk'ü-Kürt' ü, Çerkez' i-Laz'ı, Alevi'si-Sünn' si bir araya gelir, tek yumruk olur, birleşir. Öyle bir şamar vurur ki kendisini bölmek isteyenlerin suratına, onlara tam yedi takla attırır.
Sesi taaa dünyanın dünyanın öbür ucundan duyulur. Yadi düvel şaşar kalır veelini oğuşturur.

Yayın Tarihi
14.06.2014
Bu makale 5045 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!