Sarı Abdullah (8)

Seferberlik kuşağından Azrail’in sıraya alamadığı şanslı kişilerden biri sarı Abdullah

Açlık, yokluk, ölçülmez çektikleri köyünde bilinmez. Zaferden gayrısı saltanatı ilgilendirmez.

Sarı Abdullah 1310 (1894) doğumlu. Köyünde çevresinde bilinen sülale adı, Hendilinin Abdullah, sarı Abdullah.

Kayıtlardaki adı Abdullah Aksakal.

Babamla Kafkas cephesinde birlikte savaşmış. Asker arkadaşlığının hayatta özel bir yeri vardır. Hele savaşta. Ana, baba kardeşten ileridir. Yakınlık hayat boyu sürer.

Abdullah amca Akatlı köyünden. Bize sık gelir. geliş gidiş bir güne sığmaz, gece bizde kalır. Babam az konuşur, Abdullah amca konuşkan.

O yıllarda radyo, televizyon bilinmez, yok ki bilinsin. Sinema, tiyatro acep nedir? Köyde insanlar boş zamanlarında özellikle kış akşamlarında bir araya geldiler mi, mevsimlik işlerden, havadan sudan konuşurlar. Seyrek olsa da araya asker anıları girer. Askerlik köy insanı için ayrı bir olaydır, ayrı bir dünya.

Erkekler için adam olmanın yolu sayılır.

Abdullah amca gelip bizde kaldığı akşamlarda askerlik anılarını dinlemekten hoşlanırdım. Çocukluğumda köy yaşamı bir yana onların askerlikteki zor şartlarını düşünür, bütün bunlar ölçüm olurdu.

Askerlik yıllarını Abdullah amca anlatıyor…

Ölümle oyun kurmuştuk. Akşamdan sabaha, sabahtan akşama devam eden. Yiyecekte, giyecekte, bakımda ve savaşta oyun hep aleyhimize. Akşam yatarken sabah kalkınca arkadaşlarla hep helalleşirdik. Ölüm dört yanımızda.

Abdullah amcanın ve babamın söyleyişi ile Kafkas cephesinin adı 4.ordu. Doğu Anadolu'yu içine alıyor. Kars’ tan Diyarbakır'a kadar.

Abdullah amcanın olayları ciddiye almaz bir biçimde umursamaz bir anlatım tarzı vardı. Sanki yaşadıkları sıradandı. Sakin bir durumda rahat konuşuyordu.

Söze çoğunluk şöyle girer;

-O günler gitsin bir daha gelmesin.

Onların savaş anılarını yazarken hayal etmek bile ürkütücü.

Top atışları biter, piyade tüfeği yaylım ateşi başlar. Abdullah amca piyade tüfeği atışlarını mısır patlamasına benzetirdi.

Süngü süngüye savaşlar o an o cephede savaşa konulan son nokta olurdu. Kimler şehit, kimler sağ, düşünecek vaktim olmaz.

Bu satırlar savaşın görülen bilinen yüzü. Açlık, yokluk sanırsın zaman duru. geridekiler ölür, savaştakiler şehit olur. 20. yüzyılın başı insanların en şansız kuşağını yakalar.

Abdullah amca savaşın yazılmayan yüzünü anlatır.

-Oğlum Mehmet şimdi ne var? Allaha şükür yalın ayak değiliz, çarık buluyoruz. Aç değiliz kuru katı karnımız doyuyor. Allah devletimize milletimize zeval vermesin.

O yıllar görmeyenlere yaşamayanlara yalan gelir.

Bizi düşmandan önce soğuk, açlık kırdı. Hele birisi var ki tevatür etmiyorum, inanmak güç. Sabah kalktığımda yatağı battaniyeleri süpürge ile süpürüyor, öyle düzeltirdik. Neden mi? Düşmandan daha düşman küçücük bir hayvan, bit. Hiç unutmam bir gün elimi kaşıma götürdüm. Bastırarak kaşımı sıyırdım. bir saydım 18 bit.(Abdullah amcanın kaşları da oldukça gür.) İnan oğlum gerçek işte baban burada, o da biliyor.

Bana öyle geliyor ki karnımız tok sırtımız pek bir de bit belası olmasa, düğüne gider gibi savaşa giderdik.

Zaman zaman çatışmalarımızda düşman geri çekilirse, elimize bol yiyecek geçer birkaç gün idare ederdik. Çatışmalarda düşmanın geri çekilmesi için ölesiye savaşırdık.

Araya giriyorum…

Bu insanlar şanlı Osmanlı ordusu değil, sanki kürek mahkûmu. 600 yıl süren Osmanlı saltanatının faturasını şimdi bu nesil ödüyor.

Bu ne menem bir devlet…

Söz Abdullah amcada…

O dönem dağı beli, yolları kesen köyleri basan eşkıyaya Osmanlının gücü yetmiyor. Kalkmış dünya devleri ile savaşa. Zaman zaman savaşan askerlerle de çatıştığı oluyordu.

Eşkıyalar jandarmadan güçlü.

Savaş aralıklarında iş orduya düşüyor. Ben ayrılan timlerden birinin başındayım. Takipte eşkıya çetesi ile çatıştık. Zorlanınca kaçtılar. Onlar yolakları bizden iyi biliyor.

Eşkıyanın başı bana haber salmış. “Onu mutlak bir yerde kıstıracağım, bir avuç kanını içeceğim” haberi getirenlere selam gönderdim. “Allah izin verirse, seni yakalayınca bende senin bir kulağını kesip, yiyeceğim”.

Kendince çok güvenli saklandığı bir yerde haberini aldım. Gece baskın yaptım, hepsini yakaladım.

Merak bu ya sordum;

-Eeeee, Abdullah amca sözünü yerine getirdin mi?

Aynen söylediği…

Oğlum o şartlarda öfke akıl yolunu kapatıyor. İnsanlık inanç düşünülmüyor.

Normal şartlarda yapılacak iş mi?

Askerliğin yaşanmaz, çekilmez yıllarında kaçanlar çok oluyor. Kaçakların çoğunluğu devletin silahı ile eşkıya oluyor.

Babanla ben hilesiz askerliğimizi bitirdik.

Abdullah amcanın son sözü;

-Şükürler olsun Mustafa Kemal paşaya.

Yaşananları anlatmada yetersiz kaldığıma inanıyorum. Yokluğun, acının, çaresizliğin bir ölçüsü yok ki.

Abdullah amcanın iki oğlu öğretmen çıktı. Aksu Köy Enstitüsü’nde birlikte okuduk.

Yayın Tarihi
21.10.2016
Bu makale 991 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!