Şehirlerarası otobüs yolculukları

Uçaklar günümüzdeki gibi hava yollarında şehirlerarası dolmuşçuluğa başlamadan önce uzun yolların fatihi yolcu otobüsleriydi.

 

Yol haritasını önünüze serdiğinizde, Van –Ankara arası on sekiz ile yirmi saat arasındaydı.

 

Van-İstanbul, Van Antalya, Van İzmir ise her dörder saatlik yol aşımına yirmi dakikalık molaları da eklediğinizde en az yirmi beş ile yirmi sekiz saati bulurdu. Yani bir gün ve bir geceyi birbiriyle buluşturan amansız bir yolculuktu.

 

Van -Diyarbakır sekiz saat, Ağrı(Karaköse) beş, Erzurum ise dokuz saatti.

 

Yolculuk başlangıcında kaptan şoförler mikrofondan iyi yolculuk dilerken, muavinler kokusu günlerce gitmeyen damla kolonyası sunar, olası mide bulanmaları yaşama ihtimali olanlara naylon torbalar dağıtılırdı. 

 

O zamanlar şimdiki gibi konforlu otobüsler yoktu. Önden motorlu Magrus, Man, vs. marka otobüsler yollardaydı. Mercedes’ler piyasaya çıkıncaya kadar uzun yolların geride bıraktığı ise motor sesinden serseme dönmüş kafalardı, pelte olmuş vücutlardı

 

Van’da Oto Şark Turizm vardı önce… Diyarbakırlı işletmecilerin şehirlerarası yollardaki ilk rekabetini Oto Şark Turizm yaratmıştı. Bazen Harput Turizm de karışırdı rekabete ya da Hazar turizm… Bir keresinde öylesine inada bindirilmişti ki Oto Şark’ın değnekçi Arif’i:

 

“Diyarbakır’a on lira! Hem de Apollo otobüslerimizle!” Diye bağırıp yolcu topladığında, kulağı kesik esnaf gençler:

 

“De hadi bir günlüğüne gidip gelelim, Diyarbakır’da faytona binelim.” Şakası yaparlardı.

 

Oto Şark işletmesinin Van Şubesi, Kent Kırtasiye’nin tam karşısındaki eski Memurlar Kulübü ile rahmetli Nuri ustanın pastanesinin arasındaydı. Altı otobüs garajı, üstü Fikret ve İsmet Akyol’un oteliydi.

 

Ne zordu uzun yol yolculukları. Pikniğe gider gibi yol yiyecekleri hazırlanırdı. Ve yolcuya sıkça:

 

“Mola yerlerinden yemeyin hem çok paranızı alırlar hem de maazallah kekliğinizi azıtır, motoru bozarsınız.” Nasihatinde bulunurlardı.

 

En kötüsü o zamanlar sigara içme yasağı yoktu. Arkanızda önünüzde sigara üstüne sigara tüttürenler içmeyenleri bile nikotine alıştırırlardı. Yolculuk bittiğinde üstünüz başınız hamam külhanında yatmışsınız gibi kokar, dumanının isi ve pisi saçlarınızın dibine kadar sinerdi.

 

Yol uzundu ve ömür biter yol bitmez sözü o vakitlerin en klişe sözüydü.

 

Derken otobüslerin şahı Mercedes yollara konuldu… Mercedes sanki ülkemizde dev Pazar bulmuş gibi Mercedes 1 ve 2’yi gibi geliştirilmeye başladı.

 

Yolcularda artık uzun yol rahatını arıyordu. Öncekilerin çok rahat olduğunu söyleyenler ile son günlerdekilerin daha iyi olduğu kıyaslamalarını yapanların sayısı hiç de az değildi.

 

Gelişmeler hızlanınca gemiyle Tatvan ve Tatvan’dan ötelere sefer yapan Van Gölü Ekspresi tren de bu gelişmeler içinde yerini geliştirilmiş, koltukları arkaya yatan otobüslere terk etmeye başladı.

 

Diyarbakır yönünde yolculuk edenlere hangi otobüs firmasıyla yolculuk yaparsanız yapın mutlaka Veysel Karanı türbesinde on beş yirmi dakikalık ziyaret ve çay molası verilirdi. Orda durup mola vermeyen otobüsün motorunun stop edeceği rivayet edilirdi.

 

Silvan’a kadar devam eden gırtlama çay Silvan’dan sonra küçük bardaklı, çay kaşıklı biçimselliğe dönüşürdü.

 

Mola yerleri belliydi. Firmaların anlaştığı lokantalarda durulurdu. Şoför ve muavini özel yemeklerle doyurulur, yola azıksız çıkıp ta mola yerlerinde karın doyuranlar fahiş fiyatlarla kazıklanırdı. Yani şoförlerin ve yardımcılarının yemek ve de sigara masrafları bu Deli Dumrul noktalarınca yolcuların yediklerinden çıkarılırdı.

 

Derken 12 Eylül’e çeyrek kala yollardaki güvenlik sorunu da ortaya çıkmaya başladı. Van’dan uzak kentlere çıkan otobüslerin saatleri güneşe göre ayarlandı. Yolda geç kalmış otobüsler belli noktalarda jandarma tarafından durdurularak, konvoylar oluşturulup silahlı güvenlik ekiplerinin kontrolünde hareket ettirildi. Böylece karayollarındaki ulaşımın saati ikiye ve hatta bazen üçe katlandı. Yolculukların başlangıcında helalleşenler, menzile vardıklarında şükür duaları eder oldular.

 

Otobüs yolcuları için henüz TV yoktu. Şoförün el altında radyosu ve kasetçalar teybi mevcuttu. Her şoförün adının başında Prof. Gibi, Dr. gibi Hacı unvanı vardı. Eğer hacı kaptanın keyfi yerindeyse ve otobüs ful yolcu doluysa yol boyu etkinlikler yapılırdı. O etkinlikte otobüsün ses düzenine bağlı mikrofon olurdu. Bulmacalar sorulur doğru cevap veren yolcunun koltuk numarası anons edilerek alkışlanırdı. Güneydoğu ve Elazığ güzergâhında yoldan binen sazcılar da türedi. Klarnetli, kemanlı esmer vatandaşlar mola yerlerinde şoförlerin izniyle otobüse biner, ikinci bir mola yerime kadar çalgılarıyla müzik yapar, üç beş kuruş bahşiş toplayıp rızklarını kazanırlardı.

 

Şehirlerarası otobüs yolculuğu meşakkatli olsa da yol boyunca yapılan gözlemler, yeni yüzler, ülkenin coğrafi yapısı içinde akıp giden zamanı kıymetlendirdi.

 

Ünlü roman ve öykü yazarı Bekir Yıldız’ın Harran adlı en çok satan öykü kitabında bu ömür biter, yol bitmez olgusunun muhteşem öyküsüne bile dönüştü.

 

Şehirlerarası yollarda KAMİL KOÇ, PAMUKKALE, ÇAYIR AĞASI, ZÜMRÜT TUR, HAZAR, AKDENİZ, HAS, ÖZKAYMAK, ERCİŞ SEYAHAT, DADAŞ, ANADOLU, TRAKYA BİRLİK, METRO, SÜRMELİ, OF, CESUR URFA gibi otobüs işletmeleri iç seyahatlerin pastasını paylaştı. Her firma kendi kentinin ve yöresinin adını aldı. Olası kazalarda yolcu kurtarmadan önce otobüslerin firmalarının adı kapatıldı ki işletmeler zarar görmesin…

 

Şimdi artık uzun yolları onlarca saatten bir- iki saate düşüren hava yolu taşımacılığı aranılır olsa da, karayollarındaki şehirlerarası yolculuk; yaşananlar, edinilen gözlemler ve geride bırakacağı unutulmaz hatıralarıyla eşsiz yerini korumaya devam ediyor.

 

Ne diyelim? Cümleten hayırlı yolculuklar.

Yayın Tarihi
02.06.2016
Bu makale 338 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!