“Erişkin halkın en büyük hazinesi
dindir. Bu nedenle insanın dini aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur” Hz. Muhammed
“Selamünaleyküm, Tekbir veya
Nurtopu Sübyan Mektebine hoş geldiniz”.
Okullara
ihtiyacımız var, ama üç yaşındaki bebelere dini eğitim verenlere değil elbette
ki! Minicik yavruların kafalarını
karıştıran, bir yerde formatlayan sisteme neden gerek duyuldu? Anaokulu çağında
Sübyan Okulu çatısı altında çocuğa dinsel eğitim vermeye kalkışanların asıl amacı
sorgulanmalıdır. Bilmediğimden soruyorum: Milli Eğitim Bakanlığına mı yoksa Diyanete
mi veya kentteki müftülüklere mi bağlı bu okullar? Mısır patlağı gibi çoğalan
sübyan mektepleri acaba din adı altında İslamiyet dışına mı çıkıyor, milli
manevi değerler, örf ile adetler ve dinin duygu yönü anlatılıyor mu? Sübyan
mektebini kimler denetleniyor, yasal mı, yoksa cemaat parmağı?
Hatırlıyorum da anneannem Kur’an’ı abdestsiz
elimize aldırmazdı, belden aşağıya tutmak günah derdi, üç defa öptürtürdü,
duvarın en üstünde muhafazalı kılıfla asılıydı. Kur’an’ı inciteceğiz, en
doğrusu çarpılacağız diye korkumuzdan doğru düzgün elimize bile alamazdık ki okuyup
bilgilenelim. O köprünün altından çok sular geçti, şimdi diğer kitaplarımla bir
arada duruyor kütüphanemde Kur’an.
Bir de okul
öncesi çocuklar nevrotiktir, saplantı, kaygı, fobi gibi obsesyonlara daha çok
yatkındırlar. Dini dogmalar o yaştaki çocuk yaşamını karartmaya yetip de artacaktır.
Çünkü dini kavramlar soyuttur, kolayca anlam yüklenemez. Henüz bilimle
tanışmadan, sorgulama yetisine sahip olmadan, çocuk için safsata denilebilecek
şeyleri Ortaçağ zihniyeti şeklinde bilinçaltına enjekte etmek ne denli doğru? Sıkça gördüğüm ortalama beş yaşındaki örtülü kızların bazıları bu
okulların öğrencileri sanırım. Ayrıca sübyan okullarına talebin arttığı,
yaygınlaştığı açıkça görülüyor. Bu konunun uzmanları ise din öğrenmek için
ilköğretimin bile çok geç olduğunu savunuyor.
Sübyan mektepleri Osmanlı
Devleti’nde eğitimin ilk basamağıdır. O zamanlar bunlara mahalle mektebi
de denirdi. Her mahallede her cami yanında sübyan mektebi bulunurdu.
Günümüzdeki ilkokulların benzeri olan sübyan mektepleri, medreselere başlangıcı
oluştururdu. Bu okullara beş-altı yaşına gelenler alınırdı. Bu okulda eğitim
verenler özel eğitim görmüşler değildi, okuma-yazma bilmeleri yeterliydi, uygun
görülenler öğretmen olabilirdi. Sübyan mekteplerinin belirli sınıfı ve süresi
yoktu, çocuk, verilmek istenilen bilgileri öğreninceye dek okula devam
edebilirdi. Okullarda alfabe, yazı, okuma, dört işlem ve dini bilgiler
öğretilirdi, aynı günümüz ilköğretim gibi.
Dağ bayır gezilerde
camları kartonlarla örtülmüş birçok ev gördüklerini söyleyenler, çevreye sorduklarında:
“Dini eğitim verilen yerler” cevabı almışlar, yasalsa neden saklanmak ihtiyacı
duyuluyor peki? Büyük kentlerde sübyan okulları
olduğunu okuyorduk, duyuyorduk, fakat Antalya’da/Yeniköy’de sübyan okulunda
çalıştığını iddia eden bir hizmetliyle konuştuktan sonra burnumuzun dibinde de
bitmişler demekten kendimi alamadım. Olumsuz yaşanan bir olayın başsorumlusu
yoktur, sorumluları vardır, yani günah keçisine gerek yok, çuvaldız
meselesi.
Yeridir
diyerek kısacık bir fıkrayla bitireyim. “Nasrettin Hoca’nın evine hırsız
girmiş, konu komşu cümle âlem: “evini kilitleseydin, camı kapatsaydın, başına bunlar
gelmezdi” demişler. Kafası şişen, bunalan Hoca en sonunda patlamış: “Peki
hırsızın hiç mi suçu yok”!