Tahammül edemiyorum; n’olur yazma!

Gazeteci ve yazarların en büyük sorunu “sansür ve özgürlük” değil bence. Farklı gazetelerin sütunlarından gelen taammüden saldırı olsa gerek. Peki bunun bir nedeni olabilir mi sizce? Elbette, bir nedeni olabilir; tahammülsüzlük!  Yazdıklarıma, köşeme, duvara, tahtaya, sıraya, gökyüzüne yazdığım her bir satır için tahammülün yoksa okumaya ve adımı görmeye, sevmesen bile beni ve düşüncelerimi “insan olmanın aşkına” tahammül etmelisin, çünkü yazabiliyorum özgürce sana rağmen her yerde.. Yazarların birbirlerine “nasılda yazmış, aşk olsun” dediğini uzun zamandır okumadım hiçbir yerde. Uzun soluklu bir sevdadır yazmak ve yazarak yaşamak.. Siyasetin bir rengi vardır yüreğinin bir köşesinde.. Kalemine arada sırada sıçrarsa da “iş kazası” der geçeriz hep birden. Eleştirimiz o an hafif bir tilki gülümsemesidir, o kadar. Partinin rengini alıp da taşımazsın köşene her daim. Hem bunu yakaladığın bir anda “şark kurnazlığı” ile “bak sen tarafsın işte” dememelisin. Hepimiz bir tarafız, bertaraf olmamak için..

 

İyi olmak için çaba sarfetmek gerekiyor. İyi insan, iyi gazeteci, iyi  yazar, iyi belediye başkanı, iyi koca, iyi eş.. çoğaltın siz kendinizce.. İyi olmak tahammül etmekten, sevmekten, aşktan geçer.. İyi ama, kendi kurallarınızla bir iyilik değil bu..  İyi olmak için, tahammül ve saygı gerekir..

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in şiirinden bir bölümünü aldım.. Merak eden varsa, gerisini de okur!
Ayrıca okunması gereken bir şiir.. Herkesin bir “muhasebe” yapacağı an gelir..
Yaz geçer, sonbahar gelir ve solar yaprakları şehrin.. Belki de o anlar sonbaharda saklıdır!
Ne dersiniz!

 

Muhasebe
 

Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!
Sadece beyni zonklayanlardan biri!

Bakmayın tozduğuma meşhur Babialide!
Bulmuşum rahatımı ben bir tesellide.

Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?

Evet, kafam çatlıyor, güya ulvi hastalık;
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.

Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem;
Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.

Üstün çile, dev gibi geldi çattı birden! Tos!!
Sen cüce sanatkarlık, sana büsbütün paydos!

Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;
Ve cemiyet, cemiyet, yok edilen güruhiyle...

 

husamettinoguz@gmail.com

Yayın Tarihi
04.08.2009
Bu makale 8894 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Evet kesinlikle katılıyorum ama dünyanın başka yerlerinde de acaba yazarlar iyi yönde birbirlerine tavsiyelerde mi bulunuyorlar yoksa onlarda da mı kuru eleştiriler. Ama sanırım bu sadece bize. Güzel yazıların için teşekkürler.

Hakan Kurt 11.08.2009

ne güzel yazmışsın, yazılarını zaman zaman okuyorum keyif alıyorum. selamlar

sefer kırdı 06.08.2009

Bir yerlerde hoşgörünün yorumunu okumuştum. Şöyle bir açıklama idi kısaca: Türkçe’de hoşgörü diye telaffuz edilen kavram, Fransızca ve İngilizce gibi batı dillerindeki tolerance sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmaktadır. Kelime, Latince’deki tolerare fiilinden türetilmiş olup, bu fiil dayanmak, katlanmak, hazmetmek, tahammül etmek ve devam ettirmek gibi anlamlara gelmektedir. Daha önce araştırılmışı araştırmak, incelenmişi incelemek, sorgulanmışı sorgulamak ne kadar kolaysa, bu işi, düşünülmüşü düşünmeden, söylenmişi söylemeden, yazılmışı yazmadan yapmak da o denli zor. Ama eğer konu hoşgörü ise, onun üzerinde daha fazla düşünmek, daha fazla söylemek, daha fazla yazmak, daha fazla tartışmak, başka hiçbir konuda olmadığı kadar gerekli. İşte bu gereklilik, bilinenlerin olası tekrarlarını, hoş görülür kılar umarım.

Müjgan Akbülbül 06.08.2009

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!