Tebeşir Çocuklar

Anneler ve babalar çocuklarını daima üzüntüden ve acıdan korumak isterler. Ancak, bu konuda aşırıya gidenler çocuklarının önemli deneyimler edinmesine engel olurlar.

Çoğu kez çocuklar dertsiz kedersiz oyun oynarken, anneler ve babalar gelecekte çocuğunun yaşayacağı olumsuzlukları endişeyle düşünürler. Refleks ile çocuğunu korumak ister, “Çocuğum üzülmesin, ben üzülürüm onun yerine.” derler. Çocuğun yürüyerek okula gitmesi mümkünken arabayla onu bırakırlar. Dışarıda oynarken düzenli gözlemlerler. Ellerini dezenfektan sabunla yıkamasını isterler. Cep telefonunun görevi de ebedi göbek bağı haline gelir. Olabilecek her türlü tehlikeye karşı, adeta çırpınarak onları korumaya çalışırlar. Ancak,  her kim çocuğunu fazlasıyla korur ve aşırı yardım ederse, sandığının aksine çocuğuna zarar verir, onun kişilik gelişimini olumsuz yönde etkiler. Çocuklar psikolojik yönden aşırı hassas olurlar ve sorunlarını nasıl halledebileceklerini öğrenemezler ya da sıkılmadan zamanı nasıl değerlendireceklerini bilemezler. Aşırı korumak nedir? Çocuğu korku ya da acı yaşayabileceği durumlardan uzak tutmak ya da çocuğa fırsat vermeden ebeveynin problemi kendisinin çözümlemesidir. Elbette, anne ve babalar bunu sevgileri ve iyi niyetlerinden dolayı yaparlar, çünkü çocuklarını korku yaşarken ya da üzülürken görmek onlar için zordur.  

Bazıları “Benim çektiğim zorlukları çocuğum çekmesin” diyerek, kendisinin bir uçta yaşamış olduğu durumun tam zıt ucunda çocuğunu yaşatmaya çalışır. Ancak, bilindiği gibi uçlar tehlikelidir: Uçuruma giden yolun ucu gibi. Bir diğer durum ise, birçok ailenin çocuğunun maddi anlamda kendinden daha iyi bir hayat yaşayacağını garanti altına alamamasıdır, ki bu durum onları endişelendirir. Günümüzde çocuklar teknolojik gelişmelerden daha fazla haberdar oldukları için, aileler bilgi olarak çocuğa yetişememekten korkabilirler. Ayrıca, yazılı ya da görsel basının bazı olumsuz haberleri çocukların ruh sağlığını tehdit edebiliyor. Günümüz çağdaş toplumunda ailelerin nüfusu azaldı, dolayısıyla çocukların değeri arttı. Aşırı koruyu yaklaşım tam bir kısır döngü yaratır ve o kısır döngüden beslenir. Örneğin; çocuğunun korktuğunu düşünen yetişkinin çocuğuna yaklaşımı da farklı olacaktır ve bu koruyucu tutumu farklı alanlara da taşınılacaktır. Belirli bir durumdan korkan çocuğun annesi onun başka bir durumda da hassas olabileceğini düşünür. Çocuğunun zorlanacağını tahmin ederek, orada da çocuğun işini, deneyim edinme şansını elinden alır ve kendisi yapar, kendisi deneyimler. Zorlanmaya maruz kalmayan, deneyim edinme şansı elinden alınan çocuk söz konusu durumlarla ilgili becerilerini geliştiremez, baş etme gücünü artıramaz. Ayrıca, korkan çocuk zaten çok dikkatli ve temkinli olur, ebeveyn de endişeli davranışlarıyla çocuğun korkusunu pekiştirir. Bir başka etken ise, yetişkinin erken çocukluk yıllarında edindiği ve hala devam etmekte olan kendi korkularını çocuğuna yansıtmasıdır ki, yaşanan kısır döngünün en tükenmez yakıtı da budur.

Her ne kadar iyi niyetlerle olsa da, aşırı koruyuculuğun neticesinde ürkek ve özgüveni olmayan bir çocuk karşımıza çıkar, çünkü aileler çocuklarına daima dünyanın tehlikeli ve güvensiz olduğu mesajını verirler. Bu tehlikelerle çocuğun baş edemeyeceği ve sorunların üstesinden gelemeyeceği duygusunun çocukta oluşmasına neden olurlar. Bu durum tamamen bilinç dışı işleyen bir süreçtir: Ne anne-baba, ne de çocuk olanları farkında değildir. Tüm yaşananlar sonucunda, çocuklar bir çok durumdan kaçınmaya başlar ve bu yüzden pratik yapma imkanları olmaz ve ruhlarında güven duygusu oluşmaz. Kendilerine güvenleri olmadığı için de problem çözümleme konusunda pasif olurlar, çünkü daha evvel kendi güçleri ile bir sorunun üstesinden gelememişlerdir Kim çocuğunu aşırı korur ve problemlerini çözümlerse, onun elinden hayata dair önemli deneyimleri almış olur. Çocukların mutlaka korunmaya ve yardıma ihtiyaçları vardır, ancak onların yaşına uygun olarak ne yapabileceklerini iyi bilmek ve fırsat vermek gerekir.

Aileler mükemmeliyetçi davranışlarla –ne yazık ki- çocuk için önemli olanı değil, esasen kendi psikolojik ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Çocuklara fırsat vermek gerekir, kendilerini fark edip kendi hedeflerini belirlemelerine izin verilmelidir. Örneğin, düştükleri zaman panikle yanlarına koşmak yerine, sakince yürüyerek kalkmalarını beklemek daha doğrudur, çünkü çocuklar yürümeyi öğrenmek için düşmeyi yaşamalıdırlar. Onları en başta kendi korkularımızdan korumamız gerekir. Sorunla mücadele eden insan ya üstesinden gelip olaydan daha güçlü çıkacaktır ya da yenilgi deneyimi yaşama fırsatı bulmuş olacaktır. Herkes geçmişinde bir şeylere çok üzülmüştür ve bazen ne kadar da gereksizce çok üzüldüğünü sonradan farkeder. “Şimdi olsa aynı olaya güler geçerim” der, çünkü o deneyimler sayesinde güçlenmiştir. “Öldürmeyen darbe güçlendirir” misali güçlü bir kişiliğin oluşması maalesef çok zaman kötü tecrübeler sayesinde olur, ancak bu kötü tecrübelerin üstesinden gelecek bir direncin var olması gerekir; bu direnç de çoğu kez zamanla oluşmaktadır.

Çocukluk yıllarında mutlaka korkular olur, çocuklar korkuyla doğar ve korkunun fonksiyonel tarafı vardır. Bebeklerin 6 aylık-9 aylık oldukları aralıkta yabancılardan korkması ailesi ile sağlıklı bağın oluşmasını sağlar. Çocuğun cezadan korkması, kurallara uymasını kolaylaştırır. Ancak, tehlikeli olmayan durumlarda çocuğun korku yaşaması ya da kaçınma davranışı göstermesi çocuğun işlevsel olmasına engel olur. Böyle bir durumda anksiyete bozukluğu (kaygı hastalığı) gelişmiş olabilir. Örneğin, performans anksiyetesi yaşayan çocuk okula bile gitme cesaretini kendinde bulamaz ya da korkusundan annesinin ve babasının yatağında yatar ve asla yalnız kalamaz. Anksiyete bozuklukları çocuk psikiyatrisinde en çok görülen rahatsızlıktır. Ancak, içe dönük bir sorun olduğu ve kimseye rahatsızlık vermediği için Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ya da Otizm sorunu kadar ilgi çekmez ve tedavisi de bu yüzden gecikir, bazen de hiç gerçekleşmez. Son 50 yılda çocuklarda anksiyete bozukluklarında ciddi bir artış var ve modern ailelerin çocuklarını fazlasıyla koruma isteği bu durumun oluşumunda önemli bir etken. Araştırmalara göre, çocukluğunda anksiyete bozukluğu olan erişkinler ömür boyu korkularla yaşıyorlar ve yıllardır böyle bir sorunları olduğu için yetişkinliklerinde bunu kişiliklerinin bir parçası olarak görüyorlar. Örneğin, kendi başına fonksiyonel ya da bağımsız olmayı öğrenememiş bir yetişkin işini kaybedince bunu dramatik olarak algılıyor. Bu kişilerin genellikle aşırı alkole yöneldikleri ve kendilerine zarar verdikleri biliniyor.

Aşırı koruyucu ailelerin çocuklarını geleceğe iyi hazırlayabilmeleri için psikolojik destek almalarında ciddi yarar vardır. Sağlıklı ruhsal gelişim için çocukları gözlemleyip, yapabildiklerini desteklemek gerekir. Erken çocukluk dönemi, emniyet içinde her türlü sorun karşısında deneyim kazanmak için güzel bir zamandır. Çocuklara bu imkanın verilmesi  gerekir, ancak çocuklar zorlandıklarında yardımcı olunmalıdır. Gereğinden fazla yardımcı olunduğu takdirde, sorunlar yetişkinliğe ertelenmiş olur. Özgüven sorunu yaşayan, hakkını savunamayan, sorunlarla baş etmeyi bilmeyen bir insan hayata dair her anlamda güçsüz kalacaktır.

 

İlgili ve duyarlı olurken, fazla koruyucu olmamanın kuralları:

 

Çocuğunuzun bağımsızca başardığı davranışı ödüllendirin, böylece pratik yaptığı durumlardan faydalanır ve özgüveni oluşur.

Hemen yardıma kalkışmadan önce çocuğunuza yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorun.

Çocuğunuza cesur bir model olun: Kendinizin de korktuğu, heyecanlandığı, üzüldüğü bir durumdan bahsedin ve bununla nasıl baş ettiğinizi anlatın.

Çocuğunuzun korktuğu konuda gösterdiği en küçük cesaretten dolayı iltifat edin ve teşvik edin, örneğin havuza girmekten korkuyordur ama havuz kenarında oturma cesareti gösterebiliyordur.

Kendinizdeki mantık dışı düşünceleri fark edin: Çocuğunuz koşarken düşme riski ve gerçekten düşerse de bir morluk dışında olabilecek trajedi ihtimali.  

Çocuğunuza “Sen yaparsın ve halledersin, ben sana güveniyorum, ancak zorlanırsan arkanda sana destek ben varım” mesajını vermeniz sizi istediğiniz sonuca götürecektir.

 

 

Seher SAYAN

Psikolog / Psychologist

www.nevrotik.com- (+90 242) 324 94 07

NeVRoTiK

 

Yayın Tarihi
29.04.2010
Bu makale 9831 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
ELİNİZE YÜREĞİNİZE SAĞLIK SEHER HANIM... MUHTEŞEM VE ÖZELLİKLE TÜRK AİLE YAPISI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ VE FAYDALI BİR YAZI/MAKALE... TÜM TANIDIKLARIMIN OKUMASINI TAVSİYE EDECEĞİM... HAYATIN HER KONUSUNDA YAZINIZDAKİ DENGEYİ KURABİLSEK KEŞKE...! AMA SİZ DE TAKDİR EDERSİNİZ Kİ AŞIRI DUYGUSAL BİR TOPLUMUZ VE BUNU HAYATIMIZIN HER ALANINA DA GENELLEŞTİREBİLİYORUZ:(... İYİ Kİ VARSINIZ... ALLAH SİZE SAĞLIK, HUZUR VE UZUN ÖMÜR VERSİN Kİ İNSANLIK VE TOPLUM GÜZEL FİKİRLERİNİZLE AYDINLANSIN, PİŞSİN, OLGUNLAŞSIN ÖZÜNÜ, HİKMETİ BULSUN...SİZİN GİBİ TOPLUM BİLGELERİNE O KADAR MUHTACIZ Kİ...! Selamlar-----MAHMUT

Mahmut 11.05.2010

Herkesin, özellikle anne ve babaların okuması gereken eğitici, çok güzel bir yazı...

Merve Tatlı 11.05.2010

Cok egitici , harika bir yazi, tesekurler ....

demet mutlu 08.05.2010

Bu aydinlatici bilgilerini bizle paylastigin icin tessekkur eder, yazilarinin devamini bekler basarilar dilerim...

Fatma CETINKOL 07.05.2010

Size egitici yazilarinizdan dolayi tesekkur ediyorum. Tek kelimeyle muthis bir yazi...

Emine Cakir 07.05.2010

Müthiş bir yazı, Tüm Anne ve Babaların okuması tavsiye edilir. Yazılarınızın devamını bekliyoruz......

Ertan KARSAVURDAN 06.05.2010

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!