Tohum ve toprak

Ülkelerin en önemli ekonomik kazanımı var olan topraklarını verimli ve ihtiyaca göre kullanmasıyla sağlanır.

 

Zamanın dönen çarkının darbeci lider sorumluğu yüklediği Kenan Evren’in dikkat çeken bir saptaması vardı:

“Bir gün toprakları az olan ve yeterli üretimi alamayan dünya, Türkiye gibi çok iyi bir tarım politikası yürütecek ülkeye muhtaç olabilir. İşte o gün Türkiye petrol satan ülkelerden çok daha itibarlı bir ülke olabilir.” Demişti.

O söze bugün gerekli önemin verilmediğini yaşıyoruz.

Yaşıyoruz çünkü Anadolu adlı bereketli bir coğrafyada tarım ne yazık ki ön planda tutulmadı.

Otun ve samanın dışarıdan ithal edildiği Türkiye ciddi biçimde dışa karşı bir tohum bağımlılığı yaşıyor.

Tarım emekçileri ektikleri üründen hasat alındıktan sonra bir sonraki ekim döneminde o ürünlerden tohum alamadıkları acı gerçeğini yaşadı. Çünkü tohumu satan İsrail gibi ülkeler elde edilen ürünün tohuma dönüşmesini engelleyen yöntemler geliştirmişlerdi.

Toprakla uğraşanlar bilir…

Geçmişte ekilen ürününden tohum elde edenler komşularıyla tohum takası yaparlardı. Örneğin fasulye yetiştiricisi elde ettiği tohumdan numunelik sakladıktan sonra ihtiyacından fazlasını komşusuna verir o komşudan da ektiği üründen tohum alırdı. Tohumlar kilerlerde rutubetten uzak bir köşede bez torbalar içinde titizlikle saklanılırdı.

Kapitalizm daha fazla üretme ve daha fazla pazarlama yasasını tohum üzerinde de politikalaştırınca erken ve çok ürün alma hırsına yakalanan tarım üreticisini avlamayı başardı. İşte bu adım çok daha ürün elde etmeyi sağladı ama tüketilen yiyeceğin kalitesini, niteliğini, tadını kaybettirdi.

Günümüzde Anadolu toprakları artık dış kaynaklı tohumdan elde edilen ürünlere teslim edildi.

Tatsız, tuzsuz ve dolayısıyla lezzetsiz GDO su ile oynanmış sebze ve meyvelerin pazarlarda tüketime sunulması zaman içinde doğal olan suni olan seçeneğini yarattı.

Artık pazarcılar köy yumurtası örneğinde olduğu gibi tarla veya sera ürünü olarak sattıklarını ayrıştırmak zorunda kaldılar.

“Organik.”

“Organik olmayan.”

“GDO lu.”

“GDO’suz.”

Ve sonuçta bizim olmayan tohumlardan tartışmalara neden olan ithal tohumlar sofralarımıza taşıdığımız ürünlerin etiketini oluşturdu.

Geçmişteki tarım girdisi ile bugünkü tarım girdisinin ekonomimizdeki rakamları tarımımızı nasıl önemsediğimizin göstergesidir.

Tadı, kalitesi, uzun süre dayanma niteliği ile ünlü olan cevizimizi, bademimizi dışarıdan alır olduk. Pazarda satılan bademin, cevizin Amerika’dan, muzun Afrika’dan geldiğini söyleyen pazarcınıza sakın darılmayın. Ne yazık ki gerçek bu!

Ot…

Saman…

Anadolu’nun sonsuz bozkırları dururken bu iki bitki türünü de ithal ettiğimiz affedilmez bir ihanet değil midir? Yoksa Konya ovasına kıtlık kıran mı girdi?

Eh…

“Dağ taş zeytin ağacıdır bir şey olmaz.” Diyen bir zihniyetin zeytin ağaçlarını köklediği bir süreçte tarımın fotoğrafının böylesine kapkara olmasından gocunmuyorsak eğer yapacak pek bir şey yok!

Yeşil öldü!

Yaşasın beton…

***********************

Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’a küçük bir not:

Sevgili Başkan,

İzmir’in Bornova ilçesi bir zamanlar İzmir’in bostanıydı… Her tür sebze bu ilçedeki bağlardan, bahçelerden elde edilirdi… Derken bir betonlaşma Bornova’yı yuttu, beton cehennemine çevirdi.

Biliyor musun? Kavunun ana vatanı Van’dır… Van’ın Bostaniçi (Sıhke) Köyünden kavunun tohumunun dünyaya yayıldığı anlatılır. Ama oraya da bir betonlaşma girdi ki kavun efsanesi unutulanlar arasına karıştı.

Hani diyorum ki sen sen ol, Kırcami’yi gözbebeğin gibi koru… Canavar dediğimiz o medeniyetin betondan dişlerine kaptırma…

 

 

Yayın Tarihi
11.11.2014
Bu makale 2452 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!