Yörük yaşamı nostalji mi oluyor? (1)

Antalya Yörükleri

 

 

 

Geçenlerde bir yerel TV kanalında Anamas Yaylası’nda yapılan Yörük şenliğini izledim. Ne güzel bir şölendi o! Zamanla kaybolan değerlerimize sahip çıkma adına çok sevindim. Anılarda kırk yıl öncesine gittim. Bir Alman televizyon ekibi ile 1960’lı yılların sonunda Antalya Gebiz’den başlayıp Anamas Yaylası’na dek süren Yörük göçünü izlediğim günler anılarımda canlandı. Kırk yıl öncesine ait bu izlenimlerimi o yıllarda kaleme aldığım şekli ile sizlere aktarmak istiyorum.

 

Yörükler, yalnız yetiştirdikleri hayvanları ve bunlardan elde ettikleri hayvan ürünleri ile geçimlerini sürdüren göçebe insanlardır. Yazın sahillerde otlar kuruduğu zaman yaylalara gitmek, kışın kar yağdığı zamanlarda sahillerin yeşil ovalarına inmek, hayvanlarını beslemek için adeta buna zorunludurlar. Yazın eskiden sahilin sıtmasından uzak yaylalarda, yüksek dağlarda, ormanlarda; kışın sahilin ılık ve zümrüt fundalıkları arasında yaşamak sağlık için, bilhassa Antalya'nın bataklıklarının yoğun olduğu 1970'li yılları öncesine kadar, Antalyalıların hemen hemen tümünün uyduğu bir gelenekti. Yaşlı Yörüklerin anlattıklarına bakılırsa, üçüncü Cemre düştüğünde (6 Mart) bahar geldi sayılır, çünkü bugünden sonra otlara Allah tarafından izin verilir ve otlar her gün bir arpa boyu büyürlermiş.

İşte Yörükte ilk kıpırdanma, bu tarihten sonra başlardı. Kışın sakin sakin oturan Yörük artık bundan sonra, Yörüklüğünü düşünmeye başlardı. "Yürümek daha yükseklere çıkmak" his ve dürtüsü bundan sonra coşardı. Gözleri kuzeydeki dağlara çevrilir; yerlerini ‘pirelendi’ diye değiştirirlerdi. Hayvanlarına da yeni ayak basmadık otlaklar ararlardı. Mart sonlarında, artık dağlar selam almaya başlamıştır.

Gerçekten kışın gelirken çok uysal ve çekingen bir yüz göstererek sahile inen Yörükler sahildeki köylülerin tarlaları üzerinde ekinlerine verdikleri zararın onda birini bile karşılamayan bir otlak ücreti karşılığında köy yakınında yerleşirlerdi. İlkbaharda dağlara, yaylalara doğru gitmek isteği doğduğunda eski uysallığını bırakarak, tabiatında gizli olan dik kafalılığını gösterirdi.

Yörükler her yıl, yaz ve kış yurtlarını istedikleri gibi değiştirmek olanağına sahip olduklarından, Yörük kelimesinin "yürür" kelimesinden türetildiği sanılmaktadır.

Motorlu taşıtların henüz yaygınlaşmadığı yıllarda Yörüklerin, yazın üç ay yaylada, kışın altı ay sahilde oturarak geriye kalan üç ayı da yolda geçirdikleri hesaplanmıştır. Ailesi, çoluk-çocuğuyla, eşyası ile hayvanları ile yağmur altında, çamur ve fırtına içinde her yıl bitmez tükenmez bu yolculuğu neden yaptıkları sorusuna Yörük, görenek ve alışkanlıktan söz eder.

Bazı Yörükler vardır ki kış mevsiminde iken “bu yıl artık yaylaya gitmeyeceğini, yerleşip kalacağını” söylediği ve sözünde samimi olduğunu ileri sürdüğü halde, ilkbahar geldi mi gidip gitmemekte tereddüde düşer. Hele obasındaki Yörüklerden biri çadırını yıkıp da devesini çekti mi. artık verdiği karar değil başka hiç bir dış güç bile onu gitmekten vazgeçiremez.

Bu nedenle “Yörüğe ‘göç’ demekten daha çok, bir çadır indirme yeterlidir” derler. Bazı Yörükler karı çiğneyerek yaylaya gider ve karı çiğneyerek sahile inerse de, asıl göç başlama mevsimi (Hıdrellez) 6 Mayıs tarihidir. Havaların uygun ve serin gitmesinden dolayı yaylaya gitmeyecek gibi duran Yörükler, Hıdrellez’in ertesi günü adeta bir içgüdü ile çadırlarını yıkarlar. Hele bir oba da göçü başlatmış ise artık göçler arka arkasına eklenir ve mayıs sonuna kadar sahilde tek bir Yörük çadırı kalmaz. Obası göçmüş bir Yörüğü yolundan alıkoymak imkânsızdır. Kadını doğuracak bir durumda olsa da yine göçer. Erkek devesini, sığırını yitirmiş olsa da yine göçer. Çadırda ölmekte olan bir hastası olsa da yine göçer.

1960’lı yıllarda Serik yöresindeki Yörüklerden Pertek Mustafa'dan şu öyküyü dinlemiştim:    

Obası göçmüş olan bir Yörüğün çadırları yıkıp da, yola koyulduğu bir sırada çok ihtiyar ve hasta olan babası ağırlaşır. Mecburen yolda konak verilir. İki üç gün beklenildiği halde ihtiyar bir türlü ölmez; can çekişme uzun sürer. Obasından geri kalmakla sabrı tükenen Yörük, bir gün sabah babasının hala kesik bir hırıltı ile yaşamakta olduğunu görünce, yakındaki bir köyün imamını çağırtır; ölülere has yıkama ile gömülmesini söyler. İmam, daha yaşadığını söyleyince de, "Yörük kısmı bu kadar ölür" der.

Göç mevsimi gelince Yörüklerde önemli bir hazırlık başlar. Atlar, kısraklar; eşekler nallanır; kadınlara sarı çizme ve başörtüsü,  pazen basmalar alınır. Kahve, şeker, sabun gibi ihtiyaçlar karşılanırdı. Değirmene gidilerek un yapılır, tüfekler tamir olunurdu. Çadırlar yıkılır, her şey develere sarılır, kediler, tavuklar bile bunlara yüklenirdi. Taze çocuklar, beşikleri ile develere asılırdı.

Genç kadınlar kırmızı pazen elbiselerini ve sarı postallarını giyerler: al dört köşe yazmaları ile başlarını örterler, yünden yapılmış püsküllü kuşaklarını bellerine sararak, püsküllerini arkalarına sarkılırlardı. Tüylü ve yolu bilen bir deve, kervanın önüne katılır ve obanın en genç gelini yolu bilen devenin önüne düşerek kafile hareket ederdi. Göçün hayvan sürülerini kadınlarla çocuklar serer. Toy kısrak, sığır sürüsü gibi büyük malları da erkekler idare ederlerdi. Asıl göç hemen hemen genç kadınlar elinde kalırdı. Kafile ilk hareketinde birçok eksiklikler, yanlışlar olursa da "Göç yolda düzelir" idi. Develere sarılan ev eşyası tamamen içindeydi. Bu çuvallar "ala çuval" denilen kilim gibi dokunmuştur. Bundan başka güzel kilimler de çuvalların üzerine sarılarak süslenir ve böylece yağmurdan korunurdu.

Günde iki veya üç-dört saat yol giderek konak verilirdi. Konak yerlerinde yüklerin, deve yüklerinin arasına sığınılarak gece geçirilir ve yağmur olursa çadır da açılırdı. Böylece iki konak arasındaki yol bin bir sıkıntı ve güçlükle geçilerek yaylaya göçülür ve kışın da aynı yollardan, aynı düzende sahile dönülürdü.

1960 yıllara kadar sayıları on binleri bulan Antalya yöresindeki Yörüklerin çoğunluğu son yıllarda sahil köylerine yakın yerlerde evler inşa ederek yarı-konargöçer hayata geçmiştir.  Bunların evleri,  genellikle karışık malzemeden yapılmış yer evleridir. Sergi olarak hasır, davar kılından dokuma çul ve yünden basılma keçelerdir. Yünden yapılmış "ala kilim" dedikleri döşeme eşyalarını, göçerlerken süs olarak develerine sardıkları eşyanın üstüne örterler. Ev eşyası olarak, yufka pişirmek için, senit, oklağı, döndüreç, sac, sacayağı: kahve takımı olarak, cezve, fincan, tepsi soğudan, kahve değirmeni; çay takımı olarak da, çaydanlık, bilor (çay bardağı) bulunur. Kilim tezgahına "Mutaf Ağacı" derler. Kıldan yapılmış çul ve çuval dokuma aletlerine hep birden "işlik ağacı" denir. Dastar ve bez gibi şeyleri dokuyan gerece "tezgah" denir. Yemek pişirmek için haran’ı (tencere), dıyan'ı (küçük yağ tavası), çanak, çölmek (çömlekleri) vardır. Tuzu inceltmek için yuvarlak ve kaybak taşa "tuz düveci", tuzun üzerine koydukları yassı ve sırlak taşa "tuz taşı" derler. Namazlağı, özel olarak yapılmış küçük bir kilimdir, üzerinde namaz kılarlar. Halı, yasdık (yastık) ve halı heybeleri vardır. Kıl heybelere tohum katarlar. Deve yününden yapılmış çuvallara un koyarlar. Deve yününden ehram dedikleri örtüleri vardır. Özel yataklığı (yüklük) olmayanlar, bu ehramları, yığılı yataklarının üzerine örterler. Deve yünü ve boyalı yünle basit dokunmuş, kilimleri çok renklidir. Buna "boz pala" derler. Çiftçiliğe ait saban, boyunduruk, ucu çivi,li övendire, saban demiri, süngü ile ırgat için orak, tırpan; harman için kağnı, döğen, çatma ipi, yaba, kürek, kalbur, holoz; odun kesme için tahra, nacak; kenevirden yapılmış urgan ipi sahip oldukları en önemli gereçlerdir.

Yörükler keçi kılından dokunan kara kıl çadırlarda otururlar. Karaçadırın içini döşeyen eşyalar, taşınması kolay, çok yer tutmayan, yünden dokunmuş keçe, kilim, çuval, heybe, su tuluğu, deri yayık gibi her gün kullanılan yüklerdir. Süt sağlam, yün ve kıldan halı-kilim dokumak, çeşitli bitkilerden boya çıkarmak ve yün boyamak Yörük kadınlarının başlıca uğraşısıdır. Bu nedenle Yörük sanatı katıksız halk sanatı, halkın sanatıdır, diyebiliriz.

 

Yörükler dil, kültür, gelenek ve sanatlarında eski ve köklü Türk kültürünün öz kaynaklarını sürdürürler. Bu nedenle Yörük kültürünün araştırılması, Türk folkloru açısından büyük önem taşır. Ne var ki, son 40 yılda Yörükler hızlı bir değişim içine girmişlerdir. Her yıl birkaç oba, konar-göçerliği bırakarak, köylere ve kasabalara yerleşmişlerdir. Bir süre sonra Yörük yaşayışından ve sanatından bizlere hiçbir şey kalmayacaktır. Son yıllarda bu gelenek görenekleri unutturmamak için Yörük şenliklerini düzenlendiğini görünce, “Yoksa Yörüklük nostalji mi oluyor?” diye sormaktan kendimi alamıyorum.

 

DEVAMI HAFTAYA: YÖRÜKLERDE YAŞAM

Yayın Tarihi
27.07.2008
Bu makale 13545 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
HÜSEYİN ÇİMRİN, ANTALYAMIZIN YAŞAYAN EFSANE TARİHÇİSİDİR, HER ZAMAN BASINDAKİ TÜM YAZILARINI OKURUM ALLAHTAN UZUN ÖMÜRLER DİLİYORUM,AKSEKİ YÖRESİ YÖRÜKLERİNİ ARAŞTIRMA YAZILARINI BEKLİYORUZ,İYİ ÇALIŞMALAR,SAYGILAR

mustafa göksoy,akseki pınarbaşı köyü 03.11.2008

Sayın Çimrin; Sizi bu güne kadar ihmal etme başarısını ancak benim gibi, bir dernek başkanı gösterebilir. Yazılarınızdan dolayı sizi kutlarım. En kısa zamanda bir çayınızı içmek dilegiyle...!

Abdullah DUMAN 27.10.2008

Merhaba, Hüseyim Çimrin Bey. anne tarafından geçmişi çok geriye giden bir türkmen kızıyım tarihimizde türkmen ve yörük adet ve gelenekleri diye bir şey vardı eskiden, aralarında ki husumetse her yürük ve türkmen tarafından bilinirdi. Şimdi bu kavgalar bitti bitmesinede ne türkmen kaldı ne de yörük ne de bunların eski Türk adetlerine bağlı gelenek ve görenekleri. Kalsa iyi mi olurdu bu tartışılır, zenginleşen ve yozlaşan sosyal kültür döneminde. Şahsım adına ben en azından belirli bölgelerde yaşatılmasını isterdim yılın bir 15 gününde. Ne bunu yapacak yozlaşamamış yörük nede türkmen kaldı geç kaldık sanırım geç. saygılarımla.

Mukadder Kavas 05.08.2008

evet yörük yaşamı nostalji olacak sevgili Hüseyin Çimrin. çünkü yeni nesil artık dağların ve yayların yükünü ve zorluğunu taşımak istemiyor, ikincisi de özellikle sıcak kesimdeki yaylaların önemli bir kısmı şehir yaşamından kaçanların istilasına uğramış durumda. yapılanma çok aşırı. ve yörükler gidecek yer de bulamıyorlar. bir de hayvancılık artık cazip değil. vs vs vs. böyle güzel bir konuya değinmiş olmanız ne güzel. teşekkür ediyorum

faik ardahan 28.07.2008

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!