Zamane faytonları

Antalya’nın orta yerinde konuşlandırılmış bir iki faytoncu ile aylar önce görüşmüş:

 

—Emanetlerinize bakmıyorsunuz. Hele ki emanetleriniz helal kazancınız ise çok daha iyi bakmalısınız. Nasihatinde bulunmuştum.

 

Yaşlı, canı çekilmiş tek çeker durumdaki atını yemlerken kara kuru faytoncu:

 

“Haklısınız amca.” Demişti.

 

Hayvanlara nasıl acırım anlatamam. Çünkü onların ağzı var, dili var ancak sözleri yoktur:

 

“Ben açım, susuzum, yüküm ağır, oram, buram ağrıyor.” Diyemezler.

 

Faytoncu arkadaşla ayaküstü görüşürken zamanın çok gerilerine kayıp gitmişti aklım.

 

Doğup büyüdüğüm küçük kentimizin henüz motorlu taşıtlarının taksi duraklarında yerlerini almadığı zamanlarda iki atın çektiği, üzeri siyah kalın muşambbalarla yek pare kapatılmış faytonlar vardı. Bizim orada faytona “payton” denilirdi. Arka koltuğu yumuşacık, iki kişiyi alır, önündeki Tahalığa da iki kişi sığardı. Çocuklardan birini de faytoncu oturduğu yere çekip alır, müşterilerini memnun ederdi.

 

Mahalle aralarında yolcu taşıyan faytonların arada bir çaldıkları çıngırak, atlarının nal sesine, faytonun sağ ve sol yanındaki koca tekerleklerin çıkardığı tıkırtıya karışır giderdi.

 

Çocukların en sevdiği haylazlıktı fayton arkasına asılıp, tutunmak. Fayton sürücüsü olası bir kazaya meydan vermemek için arkaya asılan çocuklara yalancılıktan uzun kırbacını şaklatır, korkuturdu. Çocuk bu ya! İşi gücü oyunsa; ne düşmekten korkardı ne de sırtına ya da boynuna şaklayacak kırbaçtan. Bazen hiç asılan olmasa da faytonun arkasına sürücü huylansın diye çocuklar:

 

“Arabacı arkaya asılan var arkaya yağlı kırbaç!” Diye bağırırlardı. Faytoncu da uzun ve ince kırbaçlı sopasını arkaya doğru uzatıp şaklatarak çeker sonra yoluna devam ederdi.

 

Van’ın en muhterem zatlarından biriydi Faytoncu Kemal Efendi… Faytonu daima pırıl pırıldı. Geceleri ışık versin diye camdan lambalarının içindeki mumları sıkça değiştirir, faytonunu kolonyayla siler, atlarını mola verdiği yerlerde kaşağılayarak tüylerini canlı tutardı. Atları evlatları gibiydi. Bazen keyfi yerinde olduğu zaman yanında bulundurduğu heybesinden bir avuç kırtlama şekeri atlarına yedirirdi.

 

Anne annemin annesi Zehra büyük annenin evi Bahçıvan Mahallesindeydi. Kerpiç duvarlarla çevrili evin avlusunun orta yerinde kocaman bir leylak ağacı vardı. Her hafta büyük annenin işlerine kolaylık sağlamak için ziyaretine giderdik. Evlerinin önünde Siirtli komşularının fayton arabaları dururdu. Her birinin önünde besili küheylan atlar dururdu. Özenle yemler, temizliğini yapar, faytonlarını gıcır gıcır temizlerlerdi. Annem, Zehra büyük annenin işlerini yoluna koyarken bende uzaktan faytoncuları izler ve akşam eve dönüşte babama anlatır, bizi fayton gezmesine götürmesi için yalvarırdım. Rahmetli babam da dalga geçer:

 

“Hele biraz büyü seni paytonculardan birine muavin vereyim.” Derdi.

 

Mahallemizde faytoncu yoktu ama ata arabacılık yapan Ali ağabeyimiz vardı. Adı Şirin amcanın büyük oğullarından Altıparmaklı Ali ağabeyin gerçekten de ellerinden birinin parmakları altı taneydi.

 

Arabası iki atlıydı. İki arabanın ortasındaki ok ve koşumlarla atların koşarken birbirine zarar vermesi önlenmişti. Akşamları yorgun atlarını mahallemizin altındaki dereye götürür, yıkar, temizlerdi. O anlar biz mahalle çocuklarına da oyun çıkar, Ali ağabeyinin gönlünü alır, yaylının ardına tüneyerek yolculuk yapardık.

 

Bir keresinde Pansumancı Mehmet amcanın torunları Nasuh ve Celal söğütlü derede bir güzel kafa çekip kırmızı java motorlarına binmişler. O sıralar sinemalarda İrfan Atasoy’un Casus Kıran filmi oynuyor. Motosikletli tehlikeli ve heyecanlı sahneler Celo ve Naso ağabeylerin aklında kalmış olmalı ki motorlarını hızla karşıdan gelen bir yaylı arabasına(at arabasına) doğru son surat sürmüşler. Direksiyondaki Nasuh:

 

“Uçalım mı Celo!” Diye bağırmış motorun gazını kökleyerek. Celo’da dumanlı kafasıyla:

 

“Uçalım!” Demiş. İki bıçkın delikanlının motosikleti olanca hızıyla at arabasının okuna çarparak savrulmuş.

 

Öldürmeyen Allah öldürmez ya Celo ve Naso ağabeyler o olağanüstü kazadan dedeleri Pansumancı Mehmet amcanın sayesinde birkaç ameliyatla paçayı kurtardılar. Ve uzun bir süre Casus Kıran filmine özenen Celal ve Nasuh ağabeyin:

 

“Uçalım mı Celo!” Macerası mahallemizin en çok konuşulan gırgır olayı oldu.

 

Motorlu taşıtlar, taksi yazıhaneleri çoğalınca faytonculuk mesleği ikinci plana düştü. Faytonlarını satan Bahçıvan Mahallesinin faytoncuları altlarına otomobiller, otobüsler çekti.

 

Faytonların ve at arabalarının nal ve çan sesi, çocukların:

 

“Arabacı arkaya yağlı kırbaç!” Çığlıkları geçip gitmiş zamanın boş kubbesinde hoş bir seda olarak kaldı.

  

Yayın Tarihi
12.02.2016
Bu makale 416 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!