SİYASET

MHP'Lİ GÜNAL: "ŞAHSA BAĞLI DEĞİL, MİLLİ DIŞ POLİTİKA UYGULANMALI"

TBMM Genel Kurulu’nda hudut, şümul ve miktarı Hükümetçe belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 5/9/2016 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Deniz Görev Gücüne iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin tezkere üzerine söz alan MHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Antalya Milletvekili Doç. Dr. Mehmet Günal, MHP olarak her zaman devletin ve Türk silahlı kuvvetlerinin yanında olduklarını ve daha önce de olduğu gibi bu tezkereyi de destekleyeceklerini söyledi. Lübnan’daki olayların Ortadoğu’da yaşananların bir uzantısı olduğu söyleyen Günal, bu noktaya nasıl gelindiğinin de üzerinde durulması gerektiğini belirterek AKP’nin 14 yıldır uyguladığı yanlış dış politikanın sonuçlarından da örnekler verdi. Erdoğan ve AKP’nin konjonktüre göre farklı ve şahsa bağlı dış politika izlediğini belirten Günal, dış politikanın milli ve tutarlı olması gerektiğini söyledi. Suriye meselesine ilişkin olarak MHP’nin hükümeti ta başından beri uyardığını, ancak dinletemediğini, sonuçta da haklı çıktığını ifade eden Günal; AKP’nin yanlış politikaları sonucu Irak’ın kuzeyinden sonra, Suriye’nin kuzeyinde de fiili bir Kürt bölgesinin oluşturulduğunu; Türkmenlere ise sahip çıkılmadığını söyledi. AB üyeliğinin ve bu çerçevede Gümrük Birliği’nin de gözden geçirilmesi gerekirse askıya alınması gerektiğini belirten Günal, çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşmak için MHP’nin 2023 Lider Ülke ve 2053 Süper Güç Türkiye vizyonlarının gerçekleştirilmesi gerektiğini, bunun için de milli bir dış politika uygulanması gerektiğini ifade ederek sözlerini tamamladı.    

 

DAVUTOĞLU DIŞ POLİTİKADA ERDOĞAN’I ALDATTI MI?

İlk tezkere 2006 yılında çıktı ve her sene yeniliyoruz.  Milliyetçi Hareket Partisi olarak da her zaman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, devletimizin arkasındayız ve bu kapsamda, tezkereyle ilgili kanaatimiz olumludur.

Fakat dış politikaya ilişkin bazı hususları ve geçmişte yapmış olduğumuz bazı uyarılarımızı tekrar dikkatinize sunuyorum. Dikkat etmemiz gereken şey, bu görevlendirme Lübnan’la yani Suriye’nin arka bahçesiyle ilgili. Peki, sınırımızda, yanı başımızda olan olaylara müdahale edebiliyor muyuz? Bütün ülkeler; Fransa’sı, Amerika’sı, Rusya’sı gelmiş, 5-6 tane devlet var şu anda masa kuruluyor, masada bir tek Türkiye yok. Suriye’yle ilgili konulara girmeden önce, bu meselenin Orta Doğu’daki tartışmaların, kargaşanın, iç savaşın sadece bir boyutu olduğunu dikkate almamız lazım. Yani sadece bunu görüşerek ve oraya asker göndererek bunu çözme şansımız yok.

Başbakan Binali Yıldırım açıklamasında “Bundan sonra dış politikada yeni bir sürece geçeceğiz.” diye bir cümle kullandı. O zaman biz de diyoruz ki şimdiye kadar yapılanlar inkâr mı ediliyor? Yoksa “Farklı bir sürece geçeceğiz.” derken acaba Davutoğlu günah keçisi ilan edilip de “Vallahi, biz gene aldatıldık.” mı diyeceksiniz? Bahsettiği yeni süreçten bir tanesinin sonucunu gördük: İsrail’le anlaşma geldi, iftar davetine Rusya’nın maslahatgüzarı da çağrılmış, peki bundan önce neden öyle yapmadınız da bugün bu noktaya geldik?

DIŞ POLİTİKA ŞAHSA BAĞLI VE KONJONKTÜREL OLAMAZ!

AKP Hükümetinin yetkilileri de Cumhurbaşkanını savunuyor. Türkiye'de dış politikayı kim uyguluyor, kim yönetiyor, belli değil. Cumhurbaşkanının danışmanları dış politikaya yön, ekonomist danışmanları ekonomiye, Merkez Bankasına yön vermeye çalışıyor. Sonucunda devlet kurumları böyle yıpratılıyor, ülke “tek adam”la yönetiliyor, birden “Anlaştık.” Diyorsunuz. Peki ondan önce neredeydik? “BOP, Arap Baharı ve Suriye Meselesi Işığında Mayın Temizleme İsrail ve AKP” başlıklı kitabımı yazmama vesile olan 2009 yılında üç hafta süren bir mücadele verdiğimiz kanundu. Bugünkü gelişmeleri ta o günden söylemiştik: “Bunu yapmayın.” demiştik. Siz o zaman ne istiyordunuz biliyor musunuz? Başta Cumhurbaşkanı, o zamanki Başbakan ve Maliye Bakanı, Kemal Unakıtan olmak üzere, Suriye sınırının tamamını İsrailli firmalara mayın temizleme karşılığında vermek istemişlerdi. Yani bugün geldiğimiz noktaya nereden geldik bakmamız lazım. Bu gördüğünüz topraklarda yapılan tartışmaların esasını, 2012 yılında size kitap olarak sunmuştuk ve uyarmıştık. Orada güvenli bir bölgeyi İsrail askerlerine, İsrailli Mossad ajanlarına verip şimdi bugün bu hâle geleceğimizi bir düşünün bakalım, nasıl olurdu? Bizim şu anda kavga ettiğimiz, hani, “Burası bizim kırmızı çizgimiz.” dediğimiz alanlarda, bizim giremediğimiz alanlarda İsrail’in askerlerinin ve ajanlarının olduğunu düşünün! Peki, ondan sonra ne yaptınız? Arkasından bir “van minüts” şovu geldi. Sonra Mavi Marmara geldi, sonra tekrar döndünüz “İsrail’e ihtiyacımız var, birlikteliklerimiz var, savunma konusu var, enerji var, yeni doğal gaz hatları var, boru var, işte Akdeniz’de aramalar var.” falan dediniz. Şimdi, böyle bir şey olmaz, bizim size söylediğimiz şu: Böyle ifrat tefrit olmaz dış politikada, onu söylemeye çalışıyoruz. Bir taraftan can ciğer kuzu sarması olup, ortak toplantılar yapıp, “Kardeşim Esat” deyip ortak Bakanlar Kurulu yaptıktan sonra, arkasından da “Düşman Esed” olmaz. Şimdi, içinden çıkamıyoruz.

Asıl sorun Cumhurbaşkanının her konuda açıklama yapmasından kaynaklanıyor, siz savunmak zorunda kalıyorsunuz ama bir gün söylediği ile sonraki farklı olunca size de sıkıntı oluyor. Bunun muhatabı Cumhurbaşkanlığı değil dış politikada. Devletin başı, görüşme yapar, konuşur eder ayrı; tabii ki bazı konularda söyleyecektir ama ben her şeyi yaparım, ben her şeyi bilirim moduna geçtiğiniz zaman on dört yıldır uygulanan dış politikayı bir kalemde çizip yeni bir süreç başlatıyoruz demek zorumda kalırsınız.

SURİYE KONUSUNDA MHP UYARMIŞTI, HAKLI ÇIKTI!

2012 yılında yine orada bir güvenli bölge oluşturulmasını, hatta Kandil’e kadar gidecek güvenli bölge oluşturulmasını Sayın Devlet Bahçeli söyledi, uyardı sizi “Şimdiden bu önlemleri alın, yarın burası karışacak.” dedi. Yine, 9 Ekim 2012 tarihli grup toplantısında da uyardı “Suriye kaynaklı tehdit dalgası artık çok boyutlu, çok yönlü risk ve kaygıları içinde barındırmaktadır. Mülteci akını kontrol altına alınmalı ve Suriye’nin kuzeyinde yeni bir peşmerge yönetimine veya Kandil yapılanmasına asla müsaade edilmemelidir.” dedi. Ekim 2012 arkadaşlar. Bugün ne tartışıyoruz? Haberler geliyor ve PKK’yla, tırnak içinde, Kobani diye adlandırdığınız, sizin de meşrulaştırdığınız Ayn El Arap’ta ve İncirlik’te görüşmeler yapıldığını yabancı basın bize söylüyor. Şimdi, kaygımız o, iki saattir yapılan kavganın, tartışmanın nedeni siz yeni bir müzakere sürecine mi giriyorsunuz kardeşim, onu söyleyin bize. İsrail’le yapılan anlaşmanın arkasında bu mu var? Yani, bu yumuşamanın arkasında bu mu var, nedir? Peki, biz neden masada yokuz? Neden Suriye’ye, burnumuzun dibindeki şeylere müdahale edemiyoruz? Biz size tezkere verdik burada, niye Irak’ın içerisine giremiyoruz oradan terör geliyor da? Yani bir taviz mi veriliyor “Yeniden bir süreç başlıyor.” derken? Hani “Emevi Camisi’nde cuma namazı kılalım.” derken Süleyman Şah Türbesi’ni de taşıdık, tamamen geri çekildik. Herkes orada biz yokuz. “Bombaladık, patlattık.” dedik; karşıya 2 tane bomba atıyoruz IŞİD diye. IŞİD kim? DAİŞ kim? PYD kim? Hangisi terörist? Nedir, ne değildir belli değil. Yaratılan terör örgütleri aracılığıyla istikrarsızlık oluşturulmuş o bölgede. Peki, herkes giriyor biz giremiyoruz. Nasıl iştir bu?

AKP IRAK’TA VE SURİYE’DE TÜRKMENLERE SAHİP ÇIKMIYOR!

Yani öyle bir ortam var ki “O Türkmen bölgelerine yardım götürüyoruz.” dediniz, hatta hatta “Türkmenlere saldırılıyor diye uçağı düşürdük.” dediniz, Türkmenler şu anda çok perişan. Yani sadece Türkmen Dağı’nda, Suriye’de değil, Halep’te değil, Irak’ta da perişan. Gerçekten buraya gelen göçle ilgili, az önce söylediğim, 2012 yılında Sayın Bahçeli’nin uyardığı şekilde önlem almış olsaydık bu noktaya gelmeyecektik.

Ülkü ocaklarımızın Suriye’den ve Irak’tan gelen Türkmenlere yardım amacıyla açtığı Türkmen Evi’ni ziyaret ettim. Arkadaşlarımız kıt imkânlarla çok başarılı çalışmalar gerçekleştirmiş. Maalesef buraya devletin eli uzanamıyor. Orada sağlık merkezi var, eczanesi var, eğitim merkezi var. Binlerce çocuk yurtsuz kalmış. Telafer’den gelen de var, Türkmen Dağı’ndan gelen de var. Bizim hepsine sahip çıkmamız gerekirken, sadece tırlarda yakalanan silahları bahane ederken “Türkmenlerle ilgili.” diyorsunuz. Ama onlara yeterli yardım gitmiyor. Maalesef burada böyle bir garabet var. Siz kendi elinizle yıllardır “Ayn el Arap” denilen yere “Kobani” ismini verir, sonra da gelir 29 Ekimde Cumhuriyet Bayramı’nın olduğu günde oraya güçlerin sevk edilmesine izin verirseniz oradaki kontrolsüzlüğün tek nedeni olursunuz. Bugün gelinen noktada terörle mücadeleye dönülmesi olumludur, artık “Biz söyledik, haklı çıktık.” demeyeceğiz,  biz de arkasında duracağız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak “Hukuki olarak da düzenlemelerde de ne gerekiyorsa destek olacağız.” dedik. Ama, bir gün öyle, öbür gün böyle istikrarsız açıklamalar ifrat-tefrite kaçıyor ve toparlamamız çok zaman alıyor. Türkiye'nin bu anlamda çok fazla zamanı yok. Bu görüşmeler yapıldı mı, yapılmadı mı? Sayın Bakandan Sayın Cumhurbaşkanının İsrail görüşmesiyle ilgili bilgi isterken, İncirlik’te ve Ayn El Arap’ta bazı görüşmeler Türkiye devleti temsilcileri ile PKK arasında, PYD arasında yapıldı mı? Şimdi “PYD teröristtir.” diye bağırıp, Amerika’ya kızıyorsunuz. Sayın Davutoğlu “Kobani’ye selam.” diye selam gönderiyordu. Çok eski değil bunlar onun için, bu konularda millî bir dış politika izlememiz lazım.

AB’YE ÜYELİK VE GÜMRÜK BİRLİĞİ SÜRECİ GÖZDEN GEÇİRİLMELİ!

AKP’nin dış politika başarısızlığı maalesef her alana sirayet etmiş durumda. AB’yle ilişkilerimizde de aynısı var. Geçtiğimiz günlerde İngiltere’nin AB üyeliği oylaması tartışılırken Cumhurbaşkanı yine topa girdi, daha Dışişleri Bakanı konuşmadan “Biz de referanduma götürebiliriz.” diye. Neyini referanduma götüreceksiniz? Türk milleti zaten bundan muzdarip, gelişmelerin doğru olmadığını biliyor, siyasi dayatma olduğunu biliyor, ara sıra da olsa bazı millî çıkışlar yapıyor. Ama, bunu neden buraya getirdik? 2004’ün Aralık ayında siz Türkiye'de yaşamıyor muydunuz? Yani, gündüz gözüyle havai fişekler atıldığında Ankara’da değil miydiniz, Türkiye'de değil miydiniz? “Ankara'nın şerrinden Brüksel’in, Washington’un şefaatine sığınmadınız mı?” Bu anlayışla şimdi kalkıp bize AB düşmanlığı yaparsa bunu samimi bulmayız.

Gümrük birliği bizim için dezavantajlı hâle gelmiştir. Geçmişte avantajlıydı, rekabete açıldık ama artık ikili ilişkilerimize, üçüncü ülkelerle ilişkilerimize zarar vermeye başladı. Bu gerçekleri defalarca söyledik.  Peki, ne oldu? Bugün iç siyasete bunları malzeme etmeyin diyoruz. Sonra sıkışıyorsunuz, tersini söylediğiniz zaman da kimse inanmıyor. Hatta Egemen Bağış’a söylemiştim: Elli üç yıllık uzatmalı nişanlılık olur mu? Hâlâ nişanlılıkta devam ediyoruz. Ya evlenmeyeceksek yüzüğü atmamız lazım. Evleneceksek de evlenelim dedik, biz onurlu üyelik dedik. Bu işin de bir adabı var değil mi? Yani hiç bitmeyen ama evliliği de gitmeyen bir aşk olarak görüyorum. Güldüler. Gülmeyin dedim, kız tarafı biziz Türkiye olarak. Onların işine geliyor. Yani bu gümrük birliğini de AB sürecini de oturup gözden geçirelim. Kendi insanımız için demokrasi düzeyini, ekonomik kalkınma düzeyini, sosyal refahımızı artırmak için gerekli düzenlemeleri hep beraber yapalım diyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi her zaman yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı oldu. Yapısal reformları beraber çıkaralım ama iç politikaya alet edip bir gün öyle, bir gün böyle olduğumuz zaman maalesef olmuyor.

2023 LİDER ÜLKE 2053 SÜPER GÜÇ VİZYONU İÇİN MİLİ DIŞ POLİTİKA LAZIM!

Avrupa Birliğiyle ilişkileri gözden geçirelim. Türkiye’nin çıkarı neyse ona bakalım ama aynı şeyi Suriye’de de yapalım, aynı şeyi Kıbrıs’ta da yapalım, aynı şeyi Türk dünyasıyla ilişkilerde de yapalım. Bakın, Büyük Orta Doğu Projesi, bir zamanlar eş başkanı olmakla övündüğümüz proje, maalesef emperyalist bir proje olarak Orta Doğu’yu karıştırmış ve bugün Irak’ın kuzeyindeki fiilî Kürt oluşumuna paralel olarak Suriye’nin kuzeyinde de böyle bir şeye yer açmıştır. Geç de olsa sizler de bunu fark etmiş bulunuyorsunuz. Bir an önce bu yanlışlardan dönmemiz lazım. Kendi coğrafyamızda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylediğimiz, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet projesini gereği olan 2023 lider ülke vizyonuna katıldınız, süper güç olma vizyonumuz olan 2053 geliyor, gerçekten samimiyseniz millî ve çok yönlü bir dış politika izlemek zorundayız. Onun için, önce içinde bulunduğumuz İslam Ülkeleri İşbirliği Teşkilatında, bunun içerisindeki İSEDAK bünyesinde ve bütün Türk Cumhuriyetlerinin, İran’ın, Afganistan’ın, Pakistan’ın üye olduğu Ekonomik İş Birliği Teşkilatı etkin şekilde çalıştırılmalı. Buralara ağırlık vererek yeni bir medeniyeti, yeniden Türk İslam Medeniyetinin ihyasını ön görüyorsak, medeniyetin evrensel, kültürün millî olduğuna eğer inanıyorsanız o zaman bu konulara farklı bakmak gerekiyor. Yani hamasi nutuklarla, iç politikaya dönük söylemlerle bunu çözme şansımız yok.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman yapıcı, yol gösterici, uzlaşmacı bir muhalefet anlayışından yanayız, millî bir dış politika istiyoruz. O zaman ne yapmamız lazım? AB’yle görüşsek de Avrupa’dan vazgeçmeden Akif’in dediği gibi “Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini/ Veriniz mesâînize hem de son sür’atini.”

O medeniyet düzeyine çıkarmak için hep birlikte çalışmamız lazım. Bu vesileyle, millî bir dış politikaya dönüş umudumu koruyarak tezkereye destek olacağız.

Yayın Tarihi
28.06.2016
Bu haber 526 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu habere ilk yorumu yazan siz olun.

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!