Adım, kaç adım uzakta anne
Şarapnel bana değdiğinde
sana da değer mi anne?
Kimi uyutur, kime seslenir, ninni sesinde ağıt var mıdır anne?
Bir pistol sen gibi bakar mı hiç?
Ondandır ölüme eş olduğu
Uzatsam ellimi tutar mısın elma şekeri tadında.
Adım kaç anneye seslenir
Kaç çığlık bir ağıt eder anne
Kaç anne çığlığımı duyar savaşta.
Adında, yüreğinde ve aklında
Hiçbir ana ölümü onamaz
Onasa o da ölecektir ardına
Adım, kaç adım uzakta anne
Sıkı tut ellerimi
adım çok üşür anne
Tiyatroydu ama gerçek gibi yaşadık her şeyi. Kah babanın yerine koyup kendimizi şan şeref için ölen evlatlarla konuştuk, kah ananın yerine koyup kendi gözyaşlarımızda aktık.
Nasıl dayanırdı bir ananın yüreği ve nasıl katlanırdı evlat acısına. Kalbi kalbinin yanında atmaya başlamış bir hayatın, adım adım büyümesine eşlik ettiği yavrusunu sonsuzluğa uğurlarken, aslında o da o sonsuzluğun içinde değil midir? Nasıl onar böyle bir gerçeği? Bunu bir anaya anlatamaz hiçbir dil, hiçbir akıl.
Anam da yanımdaydı, sahnelenen beş evlat acısına bakarken. Elleri ellerimde kasılmıştı, dişi dişine geçmişti oyunu izlerken. Anam benim, yarım, yarim, fırından yeni çıkmış ekmeğin buğusu, yağmur ardına duyduğum toprak kokusu, dağların, yaylaların esintisi anam, ağlamaklı bakıyordu gözlerimin içine.
Benim de gözlerim ıslaktı, her ne kadar baba olsam da anaçlığı daha baskın yaşayan biriydim ve 16 yaşındaki oğlum yanımda ellerini ellerimde ıslatarak yaşadım o geceyi. Evlat acısı yaşadım sanki akan gözyaşlarım içinde.
Anam da onamazdı evlatlarının ölümünü, ben de onamazdım. Ben de anamda direnirdik o ananın yerinde olsaydık, biz de göndermezdik bizim başlatmadığımız savaşa evlatlarımızı. Zaten hiç bir ana hiçbir savaşı başlatmamıştır ama en çok onların yüreği yanmıştır savaşlarda. Hem evlatlarına ağıt yakarlar hem de en mahrem anlarını birlikte çığlıkladıkları eşlerinin ardına.
Suskunluk içinde, sadece ağlayarak ve bir ananın direncine ayak uydurarak Antalya Devlet Tiyatrosunun Sahnelediği “ANA” isimli oyunu izledik ve ellerimiz yorulana kadar alkışladık. Uzun süre konuşmadık arabada. Hiç birimiz çıkamadık oyunun bizi götürdüğü yerden. Sonra anam; “benim oğlumda beşidi / biri birine eş idi/ hafızım otlukta yatar/ elliham Osmanda üşüdü” diye mırıldanarak bir ağıdı seslendirdi. Ağlıyordu. Eve vardığımızda da öyküsünü anlattı. Anlattı ama hala gözleri ıslak bakıyordu bana.
Biz 93 muhaciriyiz. Dedelerim 1877-1878 de Osmanlı-Rus harbinde Rusların Ardahan’a yaptıkları eziyetin ardına taşınabilir her şeyimizi alıp memleketi terk etmişler ve gelip Kayseri’nin Elbaşı nahiyesine yerleşmişler. O zaman benim Mevlüt dedemin babası Faik Dede yolda doğmuş. Faik dedenin eşi Ayşe ana biz ona Büyük Ana derdik kendi çocukluğunda dinlediği bir öyküyü ve anamın sadece bir kıtasını ezberleyebildiği ağıdı duymuş ve bizimkilere aktarmış.
Farida ananın beş oğlu vardır ve üç oğlu ile kocasını Rus savaşında kaybeder. Ruslar savaşı kazanıp Ardahan içlerine kadar ilerlediklerinde henüz 14 yaşında olan Hafız ve 16 yaşında olan Osman isimli iki oğlunu korumak için elinden geleni yapar ve Hafızı otluğun içine, Osmanı da yüklükteki cecimlerin(kilimlerin) altına saklar.
Rus askerleri didik didik Ardahan’ı ararlar ve buldukları her erkeği öldürürler. Farida ananın evine geldiklerinde ananın nefes alışından veya bakışlarından sakladığı bir şey olduğunu anlayan askerler otlukta 14 yaşındaki Hafızı bulurlar ve oracıkta öldürürler. Hemen ardına da Osmanı bulurlar ve anasının gözleri önünde onu da kurşuna dizerler.
Beş yavrusunu da savaşta yitiren ana, aklını da yitirir. Aklını yitirmese zaten katlanamayacaktır. Bir ara dilinden dökülenleri dinleyenler anamın bana ağlayarak aktardığı ağıdı söylediğini duyarlar. “benim oğlumda beşidi / biri birine eşidi/ hafızım otlukta yatar/ elliham Osmanda üşüdü”.
Akıbeti belli değildir Farida ananın. Ama yaşadıkları Ağrı dağı kadar büyüktür.
Dedim ya sadece bir tiyatroydu seyrettiğimiz. Yaşadıklarımızın hepsi ve gözyaşlarımız gerçekti. Farida ananın acısının üstünden 130 sene geçse de eminim toprak olan yüreği hala sızlıyordur.
Bende anamın gözlerine bakarak; “Adım, kaç adım uzakta anne/ Şarapnel bana değdiğinde, sana da değer mi anne?/ Kimi uyutur, kime seslenir, ninni sesinde ağıt var mıdır anne?//Adım, kaç adım uzakta anne/ Sıkı tut ellerimi, adım çok üşür anne” dediğim şiiri seslendirdiğimde. Oğlum, annem ve ben sımsıkı sarılmıştık birbirimize, hayatımıza.