Aydınların soykırım ayı

               Tarihteki en büyük yüz kızartıcı olaylar içinde yer alıyor Sivas Katliamı. Aradan yirmi bir yıl geçti ama yarası çok derin hâlâ, kapanması olanaksız, sürekli kanıyor. Temmuz ayı acılarla, iç yangınlarıyla gelir ve Sivas’ta yiten canları unutmak asla olası değildir. Otuz yedi canın fırınlandığı, rüzgârın yanık et, kemik, saç kokusu taşıdığı, aydınların âdeta soykırım ayıdır. Belgelerden ve tanıkların anlatımlarından anlaşıldığı gibi, Sivas katliamı tahrik sonucu değil, örgütlü ve planlı gerçekleştirilmiştir. Büyük Usta Nazım Hikmet, memleket için yanmak yolunu seçenlere “Kerem Gibi” adlı şirinden şu dizelerle sesleniyor:  

                “Ben diyorum ki ona: -Kül olayım Kerem gibi yana yana. Ben yanmasam, sen yanmasan, o yanmasa, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” ve “….yandıklarına mı, yakıldıklarına mı, yoksa yakılmaya bırakıldıklarına mı yanmalıyız” diyor şair.

 

                 Doğum günü 2 Temmuz’a denk gelen bir genç kutlama yapamazken başını önüne eğerek bana şöyle dedi: “2 Temmuz doğum günümü kutlamak istemiyorum, o günden çok utanıyorum...”

                Evet,  insan olmak, Müslüman olmaktan daha önemlidir çünkü.

 

                 Olayları kısaca anımsarsak:

                Cuma namazından sonra camilerinden çıkan yüzlerce kişi, vilayet binasına doğru yürüyüşe geçmişti. Vilayet önünde bekleşen kalabalığın sayısı bir süre sonra beş bine ulaşmıştı. Kalabalık, buradan Kültür Merkezinin önüne gelerek, bir gün önce etkinlikler çerçevesinde alana dikilen Ozanlar Anıtını ve binayı "Allahu Ekber!" tekbirleriyle tahrip etmişti. Grup daha sonra Madımak Oteline doğru yönelmiş, burada kısa zamanda sayıları on beş bini bulmuştu. Gerisi herkesçe malum...

   

                İki yıl önce yitirdiğimiz edebiyatımızın ustalarından Yazar Dostum Rahmetli Burhan Günel, “Ateş ve Kuğu” adlı romanında Sivas olaylarını eksiksiz anlattı. Kitabı yazarken onun neler yaşadığını aşağı yukarı biliyorum. Çünkü o da yakılmak istenilenler arasındaydı ama kurtuldu. Yazarın eserinden bölümler aktaracağım şimdi size. İbretle okuyacaksınız:

 

                ‘Bugünkü siyasal-toplumsal oluşumun geçiş yollarından biri, başlıcası: Aydınlanmacı, cumhuriyetçi, laik güçlerin yok edilmesi girişimi. Artık çok net anlaşıldı ki, “kökü dışarıda” bir saldırıydı bu, ki, uzantılarını Ortadoğu’da görmek, saptamak olası.’

                İşte “Ateş ve Kuğu”daki ara bölümlerden birisi:

        “.....TANRI´nın gözü olmalı bu. Tanrı çok arandı, çağırıldı ama ses vermedi. Oğullarını ya da kardeşlerini de göndermedi kurtarıcı olarak. Bu yüzden, sokaktaki çapulcu karabatak kalabalığı kendini onun oğullarının, kardeşlerinin, yalvaçlarının yerine koyma fırsatını yakalamış oldu. Tanrı, tanrılığını bilir ve gözetirdi her zaman, dolayısıyla düzeyini korumaya özen gösterirdi. Temsilci, dönem sözcüsü, elçi ya da yalvaç seçecekse kendisine, en düzgününü, en uygununu seçerdi. “Ben zenginleri severim” diyen kul tanrılarına benzemezdi. Bir kamera göndermekle yetindi. Sonraki gelişmelere göre birkaç kamera daha gönderebilirdi.

                Onun gelmediğini, görünmediğini, gür sesini yükseltmediğini gören bu zamane haramilerinin yaptıklarından pişmanlık duyabilir günün birinde; keşke yaratmasaydım onları. Ama önce, olanları görmeli, arşiv kayıtları için görüntülerin montajını yaptırmalıydı. İşte bu amaçla, en yetkin, en gelişkin kamerasını göndermişti kurulan mahşer yerine; sonra da aynı biçimde havaalanındaki mahşerin kayıtlara geçirilmesini buyurmuştu. Havaalanı diyerek, yaralı, yanık, bozguna uğramış umutsuz insanlarla dolu, mahşeri andıran yolcu salonunu işaret ediyordu.

                Nöbetçi kameraman melek otele ulaştığında elektrik kesilmişti, göz gözü görmüyordu. Oteldekiler, hep birlikte kurban niyetine yakılmadan önce çakmaklarıyla, kibritleriyle birbirlerinin yüzlerini son kez görebilmek için eğilip dikkatlice bakıyordular. Kameraman melek hemen çekime başladı. (Akü tanrısal ışıkla doldurulmuştu.) Tek tek dolaşmaya başladı geçenekleri, merdivenleri, odaları, çatıyı, iki yapı arasındaki aydınlatma ve havalandırma boşluklarını. Kahramanlığa, özveriye, onura, can tadına, kan pıhtısına, yanık kokusuna, is ve dumana; korkuya, cesarete, pişmanlığa, gözüpekliğe, her türlü insanlık durumuna tanık oluyor ve gördüklerini kamerayla tarihin belleğine yazmayı sürdürüyordu.

                Sesler ve görüntüler üst üste, iç içe kaydediliyor ve yorumsuz bir gerçekliğin bütünlüğe kavuşması gözetiliyordu. Bu kamera her zaman kullanılmıyordu. İnsanın canavarlaştığı dönemlerde çıkıyordu ortaya. 1492´de İspanya´da kullanılmıştı örneğin. O zaman da insan yakmıştı gözü dönmüş tanrı seviciler. Aralarında belediye başkanları, itfaiyeciler, parti yöneticileri, belediye encümeni üyeleri, üniversite öğrencileri, tarikat üyeleri, kılıksız birtakım karabataklar da vardı. Görüntü pek değişmiyordu. Yerler farklıydı ama her zaman olabiliyordu böyle kıyımlar. Sonra, Tanrının meleklerinden biri kapıp kamerasını olay yerine koşuyordu. İşte yine aynı filmi çekiyordu melek. Bu kez, Tanrı’nın has çocuklarından oldukları ileri sürülen Aczmendiler, Hizbullahçılar, Süleymancılar, daha bin türlü “tarikat” üyesi, Türk-İslam sentezcileri, her telden çalan “din savaşçıları” vardı aralarında ve sahibinin sesi plakları çalınıyordu mehter marşı eşliğinde. “Sam Amca” ve “Süleyman Baba” hepsinin sırtını sıvazlamış, yollarını açık eylemişti. Tam bir ensest ilişki yaşanıyordu; aile içinde şiddet ve saldırı: biri “amca”, öbürü “baba”ydı... Kentin orta yerine görkemli bir film seti kurulmuştu; herkes rolünü bir güzel kıvırıyordu.

                “Çektiğim en esaslı film bu olacak galiba,” diye söylendi melek kendi kendine, işine canla başla sarıldı. Bu görevin ardından belki de terfi eder, Melekler Meclisi’ne girerdi, hiç belli olmaz. “Burası Türkiye!” diye sessiz bir çığlık atıp parmaklarını şıklattı.”

 

       Rahmetli Burhan Günel, bu romanı bitirme sürecinde şöyle demişti bana:

      “Yorgunum. Dinlenmek istiyorum ama cehennem içimde, o büyük yangın sürüyor, nereye gitsem ne yapsam onu da götürüyorum kendimle...”

Yayın Tarihi
01.07.2014
Bu makale 6512 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!