ANTALYANIN KAHYASI

Basını bu hale getirenler!

Basın, daha doğrusu tümüyle medya dibe vurmuş cenazesini kaldıran yok. Kendilerine entel-dantel denen sözde gazeteciler de hala ''Sarı Basın Kartı''nı tartışıyorlar. Şüphesiz tuzukuru, sosyete gazetecilerin sarı basın kartına ihtişyacı yok da, onların bu kartı taşıyanları aşağılamaya da hiç mi hiç hakkıyok.
Sabah gazetesi'nde üstat Hıncıl Uluş bu konuda yazmış. Satırına dokunmam mümkün değil. Zor şartlarda gazetecilik yapanlara tercümanlık etmiş. Çok beğendiğim ve mesleğimizi kimlerin bu hale getirdiğini anlatan köşesini yüksek izinleri ile aynen köşeme alıyorum. Ellerine ve de yüreğine sağlık ustam...

"Altı sarı basın kartı..
Başbakan "İçerde 6 sarı basın kartlı var" deyince bir tartışma başladı..
Şövalye gibi çıkıp "Basın kartı ayrıcalıklar sağlıyordu. Ben ayrıcalıklara karşıyım. Sarı kart talebim bile olmadı" diyenler oldu, Fatih (Altaylı) gibi..
Fatih, mesleğin "Bey"lik zamanında yetişti.. Bizim gibi simit ekmeğe talim edilen, gece saat 12'den sonra otobüsler çalışmadığı için Ankara'nın dondurucu soğuğunda beş kilometre yürüyüp sabaha karşı eve varanlardan olmadı.
1950'li yılların maaşlarının, Bağdat Caddesi'nde yaşayan bir gazeteciyi, tramvay, vapur, tramvay ile Cağaloğlu'na götürmeye yetmediği dönemleri yaşamadı. Karda, kışta, tipide "Tabanvay" devirlerini görmedi.
40 lira maaşla İstanbul'a maça gitmek için sarı kartın trenlerde sağladığı koltuğa muhtaç olan, uçağı ancak havada gören gazetecileri bilmez. Onun için Sarı Basın Kartına tanınan avantajların, halkın haber alma hakkının kullanılması, doğru kullanılması için sağlandığını, ifade özgürlüğünün temel unsurlarından biri olduğunu aklına bile getirmez..
Basın kartı, 1959'da, benim "Hareketimi" sağlayan araçtı. Yani gazetecilik yapmamı..
Onu geçtim.
Rıza Zelyut haklı.. "Altı basın kartı bile çok. Çünkü bu kartı alabilmek için 212 sayılı yasaya göre sözleşme yapman gerek gazetenle" diyor.
Bu yasa, Menderes'in ezdiği medyaya sahiplenmek, fikir işçisine, patronlara karşı maddi, manevi güç sağlamak için, 27 Mayıs'tan sonra çıkarıldı. İstanbul'un büyük patronları, yasayı protesto etmek ve engellemek için gazetelerini basmadılar üç gün. Gazeteci kovulsa değil, istifa etse bile tazminata hak kazanıyordu mesela. Bir yıllık kıdem yetiyordu. Zaman içinde patronlar çözüm buldular. Gazeteci değil, herhangi bir işçi alırken kullanılan yasalarla yapılmış sözleşmeyi koymaya başladılar fikir işçisinin önüne..
İşsiz ve aç kalmamak için gazeteci bu sözleşmeye razı oluyordu ama devletin verdiği sarı basın kartını alabilmek için 212 sayılı yasaya göre yapılmış sözleşmeye sahip olmak şarttı.
Rıza "Bugün tüm patronlar sözleşmeleri 1475 sayılı normal iş yasasına göre yapıyorlar. O zaman da sarı kart almak mümkün olmuyor" diyor ve kusuru iş verenlerde buluyor..
Hayır.. Suç ne devlette, ne iş verende, Rıza.. Suç, kendisini adam yerine koyan 212 sayılı yasaya bile sahip olamayan bizlerde..
Hayatta her şeyi başkasından uman, armut pişsin ağzına konsun diye bekleyen, beklerken sadece şikayet eden bizlerde.. Adımız güya "Dördüncü güç!.."
Kendini haklarını korumaktan acizler, başkalarının haklarına nasıl sahiplenebilirler?.
Ne yaptık bu yasayı uygulatmak için hak sahibi bireyler olarak?. "Yapamazdık.
Yapsak patron yapanı atardı. Yerimi almak için sırada bin kişi bekliyor.."
Doğru..
O zaman meslek örgütlerimiz ne işe yarıyor..
Gazeteci Cemiyetleri.. Sendikaları..
Haberimiz var mı, varlıklarından..
Bireysel olarak ezildik. Sahiplenmediğimiz Cemiyetler ve Sendikalar, güçsüzleşti, fiilen tükendiler..
Birey olamadık.. Birlikten kuvvet doğarmış.. Birlik de olamadık ki, birbirimizin gözünü oymaktan..
Köşelere bakın.. "Susturun.. Hâlâ nasıl yazdırıyorsunuz?. İşine son verin.. Tutuklayın" diye bas bas bağıranlar, bu mesleğin mensupları.. Üstelik üzerlerinde "Demokrat, Liberal" üniforması var bunların..
Gazetecinin susmasını, susturulmasını, kovulmasını, tutuklanmasını istemenin adı, faşizmken..
"Benimle ayni fikirdeysen devam. Karşı fikirdeysen, yok ol.."
Bunlar mı, mesleğe, meslektaşa, cemiyete, sendikaya sahiplenecek, güçlendirecek, ezilmemizi önleyecek?.
Artık "Gemisini yürüten kaptan" Rıza..
Gemisini yürüten!.. "

Yayın Tarihi
28.07.2012
Bu makale 14947 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Basını bu hale kim getirdi sorusuna cevap basit kızını, karısını sevgilisi köşe başların da işe koymak için kalemini satanlar olsa gerek. gerçi allaha şükür benim şehrimde bu tür olaylar yok çünkü burası tanzanya degil. dürüst basın mensuplarının allah yardımcısı ı olsun.

ahmet yılmaz 15.08.2012

Padişah cezaevindeki mahkûmlara tek tek suçlarını soruyormuş... İstisnasız hepsi; masum, çok dürüst, namuslu ve temiz ahlâklı olduklarını söylemiş... En sonunda ufak tefek çelimsiz biri: "Ben insanların mallarını çaldım suçluyum" demiş... Padişah cezaevi sorumlusuna dönmüş: "Çıkarın bu hırsızı buradan dışarı da buradaki namuslu insanların da ahlâkını bozmasın" PADİŞAHIMIZ İÇERİ ATIYOR.,,BİREYSEL mücadele yetmezzzzzzz

namık ertan 14.08.2012

Sayın, kahya akdeniz üniversitesinde neler oluyor lütfen bir araştırın, baş hekim ve ekibini görevden almışlar, bu ekip başarısızsa neden cumhurbaşkanı bu rektörü atadı başarılıysa niçin zorla görevden alınıyorlar. bazı görevlilere birahim demirci diyerek görevden alıyorlarmış, hala bu çagda böyle bir şey olabilirmi. gelenler kimler gelecek olanlar kim nereli"

AHMET IRMAK 10.08.2012

sayın yazar sizide mi korkuTtular, akdeniz üniversitesinde çaycısından başhekimine kadar kıyım var duymuyormusunuz görevde alınanların tamamı başarılı insanlar hiç bir mazeret götermeden görevden alınıyorlar.

yazarın not: sİZİ ANLAMAKTA GÜÇLÜK ÇEKİYORUM HER KİMSENİZ. KORKAN ASIL SİZ OLDUĞUNUZ İÇİN ADINIZI BİLE YAZMAYA KORKUYORSUNUZ, KORKULARINIZI GİDERMEK İÇİN DE EN KOLAYH YOLU SEÇİP, AYLARDIR KORKUSUZCA YAZAN BİR KALEMİ KORKMAKLA SUÇLUYORSUNUZ. SİZLER NASIL İNSANLARISINIZ ALLAH AŞKINA...


emine 09.08.2012

Yazık ki; sen, ben, bizim oğlan basını görüntüsünden çıkamayan, büyük bölümü kentsel ölçekte kendine bir niş edinmeye çalışan kalemlerin (!) manevra alanına dönüşen Antalya Basını bu model ve algı seviyesi nedeniyle daha da gerileyecek gibi görünüyor. "Sen bizdensin, ama onlardan gibi de görünüyorsun." yaz, "Ben yazıyorum, bizim çocuk da yazar." anlayışı kenti ve bu kentteki sivil inisiyatifi bu hale getiren başlıca etkenlerden, lakin yazmak bu kadar kolay değil. Antalya Basın Mensuplarından, kendilerini nüve olarak görenlerinin, büyük bölümünden edebiyat, kurgu, empati vb. kavramları şahsen beklemiyorum (Bence hakkıyla yazan bir elin parmakları kadarı var) ama bu mensupların en azından üniversite ve yerel yönetimleri şahsi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çabaları olmasa, olsa da bu çıkarlar kentsel ve toplumsal kazanım temelli olsa Antalya Basını "gerçek" işlevine, basın mensubu da gereken saygınlığa kavuşabilir.

Timur Taş 05.08.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!