Bir garip ölürse

Bugün kötü bir gündü. Ama çok kötü bir gün…

Mahallemizin 726.Sokağında olay inceleme yeri ekibi ve bir ambulansa gün boyu mahalle sakinlerimizi derinden üzdü.

Arada bir karşılaştığımız, güler yüzlü, merhabasını esirgemeyen emekli öğretmen evinde ölü bulunmuş. Ölümü günler önce olmuş ki ne göreni, ne işiteni olmuş.

Yorgun kalbi durunca öylece çakılıp kalmış yalnız yaşadığı evinde.

Bir öğretmen…

Emekli bir öğretmen…

Bir zamanlar sınıfına girdiği zaman onlarca öğrencisi komutsuz ayağa kalkan ve selamlayan bir öğretmen.

Öğrencilerine dünyayı anlatan, yaşamı sevdiren yorgun bir öğretmen hayata sessiz ve kimsesiz veda etmiş.

Pazardan alışverişten döndüğümde kahvedeki arkadaşlar anlattı. Hüzünle ve derin bir acı içinde.

Çok önceleri kahveye takılırdı. Bir iki saatini geçirip, masada duran gazeteleri okuduktan sonra iyi günler ya da iyi akşamlar dileyerek ayrılırdı.

En son mahallemizin berberinde görüşmüştük. Mutsuz bireylerin haliyle ülkemizdeki sıkıntılardan söz etmiştik.

O öğretmen yalnız ve kimsesiz, tek başına kaldığı evinde hayatını kaybetmiş ve bugün insanların haberi olmuştu.

Dışarıda sıcak hem da nemli sarı bir sıcak hükmünü sürdürürken çekip gitmişti bu dünyadan.

Nasıl son nefesini vermişti? İmdat diyebilmiş miydi? Telefonuna ulaşıp varsa canlarını arayabilmiş miydi? Komşularına:

“Yetişin can veriyorum!” Diye haykırabilmiş miydi?

Son nefesinde çocukları tek tek gözünün önünden geçmiş miydi? En son okuttuğu öğrencilerinden kaşının adını ve yüzünü hatırlayabilmiş miydi?

Bir öğretmen… Sessiz ve sedasız can vermişti…

Hani biz kimsesizlerin kimsesiydik?

Hani biz komşusu hastayken yuvalarımızda mutsuz insanlardık?

Hep sözde kalan ve kitap ortası klişeleşmiş sözlerle avunan bizler bir canın, canının çekildiğinden nasıl habersiz olabilirdik?

Neden sosyal yardımlaşma kurumları emekli olmuş, yaşlanmış ve tek başına kalmış insanlarımızın takip ve kontrolünü yapamaz, neden?

Niçin mahalle muhtarları yalnız yaşayan insanları bir telefonla bile olsa arayıp sormaz?

Belediyeler onların çetelesini tutarak kontrollerini sosyal hizmetler ekiplerine yaptırmaz?

Nasıl yabancılaşıp kaldık canlarımızdan, ciğerlerimizden? Kim çaldı komşunun komşuyu arayıp sorma alışkanlıklarını?

Bugün başımız önümüze eğildi… Bugün utancını yaşadık yabancılaşmanın…

Bir öğretmen… Onlarca öğrencisini hayata hazırlamış… Büyüttüğü çocuklarını yuvadan uçurup sonra da yalnız kalmış bir öğretmen.

Dalında kuruyan bir yaprak gibi düşüp gitti…

Ölümünün ardından kafalarımızın ve yüreklerimizin içinde Yunus Emre’nin “Şöyle Garip Bencileyin” Şiirinden dizler yankılanıp kaldı:


Acep şu yerde var mı ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı, gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin

Gezdim Rum ile Şam'ı
Yukarı elleri kamu
Çok istedim, bulamadım
Şöyle garip bencileyin

Bendeler garip olmasın
Firkat oduna yanmasın
Hocam kimseler olmasın
Şöyle garip bencileyin

Bir garip ölmüş diyeler
üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göyner özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Ola garip bencileyin

Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin

Emrem Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şare
İste garip bencileyin

Yayın Tarihi
07.07.2017
Bu makale 979 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!