Davos'ta yoksulluk muhabbetine devam!

     Davos mâlum; iş, siyaset, devlet, finans  âleminin önde gidenlerinden oluşan  “küresel kremanın”  her yıl buluştuğu İsviçre’nin  dağ kasabası. Burada  düzenlenen “Dünya Ekonomik Forumu”nda  esas olarak zenginlerin dertlerini  kapsayan dünyanın “yüksek sorunları” konuşulur, ekonomilerin vaziyeti gözen geçirilir.

    Siyasetçiler panellerde birbirleriyle tartışır, eteklerindeki taşları döker. Bu işlerden zaman kalırsa, bir taraftan resepsiyonlarda havyarlar kaşıklanırken diğer taraftan “Ne olacak dünya yoksullarının hâli”ni araştıran  “vah vah” lı raporlar üstüne fikir yürütülür, sözüm ona, çare aranır; ama bulunduğu görülmemiştir!

      Çare bulunduğu görülmediği için de dünya yoksullarının  hâli, bir Davos’tan öteki Davos’a kadar eskisinden beter olur! Çünkü, bu kasabada her yıl boy gösteren devlet başkanları, başbakanlar, bakanlar,  iş adamları, bankacılar,  büyük ihale avcıları, nüfuz simsarları, geri kalmış ülkelere “sıcak para” pazarlayan “serseri fon” çakalları filân…

    Bunların küresel, nam-ı diğer “neo emperyalist” sistemin tasarlanmış ekonomi politikalarıyla yarattığı “kurumsal yoksulluk” ve  ileri- geri tüm ülkelerde çığ gibi büyüyen yoksul yığınlarıyla uzak yakın ilgileri yoktur.  Davos’un bu yılı da yoksulluk ve yoksullar açısından “yüksek düzeyli lâklâk” ile geçmiştir.

 

                               Rapor yaz izi kalsın

    2017 yılının Davos’una (17-21Ocak) kapsamlı bir  küresel yoksulluk raporu sunuldu.

Britanya yardım kuruluşu Oxfam tarafından hazırlanan rapor “malûmun ilâmı” olmakla birlikte, küresel yoksullaşmanın ”dehşet verici” düzeyini vurguladığı için, dikkati çekiyor. 

     Şimdi, hep birlikte sıkı duralım:  2017 yılı itibarıyla Dünyanın en zengin sekiz kişisinin serveti, dünyanın yarısını oluşturan 3 milyar 600 milyon nüfusun toplam servetine eşit.

    255 trilyon dolarlık servetin –ki dünyanın yoksulları dahil yetmiş iki milletin, bu arada bizlerin emeğinden süzülmüştür- yüzde 48,2’si, dünyanın “en zengin” yüzde 1’inin elinde.  Yani, dünyanın yüzde 99’u bu değerin yüzde 51,8’ini, kendi içinde adaletsiz, dengesiz dilimler hâlinde, paylaşıyor.

    1988-2011 yılları arasında dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin geliri 187 kat artarken, en yoksul yüzde 10’luk dilimin gelir artışı 3 doların altında kalmış..

     Konuyu rakamların sıkıcılığıyla boğmadan, bir  çarpıcı bilgiyi daha aktarmakla yetineyim: Para babalarının hesabını tutan ABD kökenli Forbes dergisinin “dünyanın en zenginleri” listesindeki bin 810 kişinin toplam serveti de 6,5 trilyon dolara yükselmiş

 

                                 Memleketin hâlleri

    Ben, ekonomi basınının zenginler kadar; hatta onlardan daha fazla, yoksulluğu,  yoksulları yazması gerektiğini düşünen bir gazeteciyim. Politik ekonominin kalkınma eksenine kaldıraç olarak yoksulluğu oturtması gerektiğini düşünürüm.  Ekonomik, sosyal kalkınma için zenginin değil yoksulun zenginleşmesi önemlidir. Politik ekonomi tasarımlarının “göz’ü, gez’i, arpacığı” bu stratejik hedefe ayarlanmalıdır…

    Diyeceğim; ama bir hayali kovaladığımın da farkındayım. Farkındayım; çünkü  Türkiye gibi, milli gelirin önemli ölçüde adil paylaşım sağlayıcı meşru, kitle  kapsayıcı politikalarla değil, alengirli ihale, siyasi avanta, kayıt dışı işler, iktidar yalaklığı, yolsuzluk, rüşvet gibi mekanizmalarla  “azınlığa” dağıldığı bir ülkede, biz şimdi kalkıp  zengin menkıbelerinden başı dönen “medyaya” ve  iktidara dert mi anlatacağız!

    Gerçi, önceki iktidarların da böyle  meseleleri pek yoktu; gelir dağılımını oluruna bıraktılar; lâkin, bugünün iktidarı tuz biber ekti. Türkiye nüfusunun “en yoksul” yüzde 20’lik diliminin milli gelirden aldığı pay yüzde 6,1. “En zengin” yüzde 20’lik dilimin payı ise yüzde 46,6. Zengin-yoksul farkı 7,7 kat. Nüfusun yüzde 28’i yoksulluk sınırının veya yoksulluk riski altında hayata tutunmaya çalışıyor. (TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2016 yılı.)

     TÜİK,  Türkiye’deki gelir dağılımı sefaletini daha açık sergilemek için, yüzde 20’lik dilimleri yüzde 10’a, yüzde 5’e indirse,  tablo en azından küresel rezilliğin oranlarına yaklaşır ve bizler sadece İsviçre’ bankalarında  Türkiye’de  veya Türkiye sayesinde kazanılmış   bir milyarlarca dolarlık servet gizleyen  “başarılı” iş adamlarının bu adaletsizliğe katkılarını daha iyi anlayabilirdik! 

Yayın Tarihi
27.01.2017
Bu makale 1240 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!