DUAYEN

Milli Mutabakat Diyaloğu

     Türkiye’yi korumamız lazım. Çember giderek daralıyor, iç ve dış düşmanlarımız, başımızı belaya sokmak için ne mümkünse yapıyorlar.

     Bir ülke elbirliğiyle savunulur. Ülkeyi kim bu hale getirdiyse, o savunsun denilemez. Öyle görünüyor ki, iktidar bu işin altından tek başına kalkamayacak. Güneydoğu’da savaş var. Ülkemizde alçaklardan, hainlerden geçilmiyor. Dünyanın tüm profesyonel teröristleri işbaşında, Anadolu’yu bölüp parçalamanın hesaplarını yapıyor, tuzaklarını kuruyorlar.

     Bizi yönetenler, tüm medyayı kullanarak pembe tablolar çiziyorlar. Cumhurbaşkanının, başbakanın, bakanların ağzından bal damlıyor. Onları dinledikçe, acaba ben başka bir ülkede mi yaşıyorum diye düşünüyorum. Ya da onlar başka bir yeri mi yönetiyorlar? Bu işte bir tuhaflık var.

     Hepimiz kavgayı gürültüyü bırakarak, masalları ve hikayeleri erteleyerek gerçeğe dönmeli, milli çıkarların çizgisinde buluşmalı ve birleşmeliyiz. İçerde ve dışarıda yaptığımız yanlışların kavgasına mutlaka ara vermeliyiz. Şu anda hesap görecek vaktimiz bile yok. Hainlerin ve alçakların baskınına uğramamak için hepimiz önlemlerimizi almalı, ülkeyi savunmak için canını dişine takan Ordumuzun ve polisimizin yanında saf tutmalıyız. Kim ne derse desin, mesele çok ciddidir.

     İktidar ve muhalefet sağa sola laf yetiştirmeyi bıraksın. Cumhurbaşkanı ve Başbakan sadece güvenlik konularına yönelsinler. Şimdi muhtarları toplamanın, her fırsatta, her genel kurul ya da kongrede ne kadar iyi durumda olduğumuzu anlatmanın sırası değil. Hele şu aklımıza estikçe dış seyahatlere gitmenin, savaş devam eder ve şehit cenazeleri gelirken dünyayı gezmeye kalkmanın hiç sırası değil. Ne işimiz var Şili’de, Peru da, Ekvator’da? Ciddi bir dostumuzun kalmadığı şu dünyada, içeriyi düzeltmeden dışarıda hava basmaya çalışmamız doğru mu?

     Bütün dünya Türkiye’de olup bitenleri, bizden çok daha iyi izliyor. Yabancı gazete ve televizyonlar, bizim gibi çarpıtmıyorlar haberleri. Durumumuza röntgen gibi bakıyor, hastalığımızı dikkatle inceliyorlar. Oysa biz, ülkemizi hasta ettiğimize aldırmadan, ne kadar güçlü olduğumuza, ne kadar kalkındığımıza kendimizi inandırmaya çalışıyoruz.

     İnsanımız, durup dururken Rusya ile harp edeceğimizden, Suriye’ye girip başımızdaki belaları daha da büyüteceğimizden korkuyor. Kiminle konuşsanız, herkes aynı endişeyi ve tedirginliği yaşıyor. Üzülerek söylemek zorundayım ki, gerçeklere gözünü kapayanlar hariç, tüm ülkeyi bir yarın korkusu kaplamış durumda. Tek cephede savaşmıyoruz ki, düşmanımızın mevzileri öylesine dağınık ki, hangi birine yetişelim. İçimizde 3 milyon yabancı yaşıyor. Çoğunun kimliğini bilemiyoruz, tespit ettiklerimiz ise doğru mu acaba? Sınırlarımızda yeni dalgalanmalar var, 70 bin Suriyeli daha kapımıza dayanmış vaziyette. İş insani boyutlardan filan çıktı, aptallık ve enayilik boyutlarını da aşmış durumda.

     Avrupa’nın bize vereceği 3 milyar dolarla bu masrafı nasıl karşılayabiliriz? 30 milyar dolarla bile çözemeyiz bu işi. Kendi insanımızın işsizliği, yoksulluğu dururken, hastalıklarını tedavide zorlanırken, bunca yabancı insana biz nasıl bakacağız? Onlara nerede iş bulacak, çocuklarını nasıl eğiteceğiz? Dünyaya fiyaka yapacak halimiz yok. Parayı da verseler yetmez. Onlar da, insani görevlerini yapacaklar, yapmalılar. Aksi halde açarız kapıları, yollarız hepsini Avrupa ülkelerine. O zaman bakalım ne yaparlar?

    

     Bütün bu sorunları aşabilmek, Türkiye’yi eski güvenli ortamına çekebilmek için, derhal bir milli mutabakat diyalogu kurmalıyız. Siyasi partiler, demokratik kurum ve kuruluşlar, sivil toplum örgütleri, Üniversiteler derhal kolları sıvamalı, Türkiye’yi düştüğü bu çıkmazdan kurtaracak yol ve formülleri bulmalıdır. Bunu yaparken, Türkiye’nin esenliğinden ve iyiliğinden başka bir şey düşünmeyenlerin bir araya gelmesi lazım. Önce Parlamento gizli bir toplantı yapmalı. Bu toplantıda öyle Kürt meselesi, mezhep sorunları,dini dayatmalar filan değil, sadece Türkiye’nin güvenliği işi ele alınmalı. Burada yapılan yanlışların üzerinde durmak yerine, bu çıkmazdan kurtulacak formülleri konuşmak daha doğru olur. Suriye işinden nasıl sıyrılabiliriz, Rus’larla arayı nasıl düzeltebiliriz, komşularla ilişkileri nasıl ısıtabiliriz, terörü nasıl durdurabiliriz? Bunları tartışmak, formüller üretmek gerek.

     Görüyoruz ki, terörü silahla tam çözemiyoruz. Öyleyse yasaları eksiksiz uygulamamız, yetmiyorsa yeni yasalar çıkarmamız lazım. Türk devletine silah mı çekiyorlar, Anayasa ve yasalara karşı mı çıkıyorlar, bayrağımıza ve milli değerlerimize mi saldırıyorlar, devletin ve şahısların binalarını mı yakıp yıkıyorlar, iş makinelerine ve araçlara mı zarar veriyorlar? Hemen vatandaşlık hakkını iptal eder, malına mülküne el koyarsın, olur biter. Bak bakalım ortada terör mü kalır, terörist mi? Ama bunu güçlü devlet yapar. Onun için devletimizi güçlendirmeli ve Türk’leri ve Türkiye’yi koruyacak cesur kararları hemen almalıyız. Ayrıca sokağa çıkma yasağını sadece Cizre’de, Sur da filan değil, 3-4 günlüğüne ülkenin her yanına koyar ve evlerde, işyerlerinde silah araması yaparsak, inanın elde edilecek silahlar Türkiye gibi 20 ülkeyi rahatça korur. Ardından sıra, esrar-eroin-silah-yakıt kaçakçılığından elde edilen servetlere gelir ki, 5-10 yıllık bütçemizi bir seferde doğrulturuz.

     Görüyorsunuz çare çok. Bu çareleri oy hesaplarıyla dev reye sokamazsınız. Oylar değil, gerçekçi ve cesur önlemler kurtarabilir Türkiye’yi. Oylarla başımız belaya girmedi mi? Onun için oy hesap ve kavgalarını bir yana bırakarak, Türkiye’yi elbirliğiyle düze çıkaralım. Bu düze çıkışta demokrasi belki bir miktar hırpalanır ama, Türkiye kurtulunca sağlam demokrasi hemen yerine oturur. Korkmayın…

Yayın Tarihi
10.02.2016
Bu makale 996 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!