Hallaç pamuğu gibi savurdukları ülkemden bizler için neyin yenisini çıkarmak istiyorlar sorusu gelmiyor mu akıllarımıza?
Bizler derken; Çiftçisi, işçisi, avukatı, doktoru, eğitimcisi, okuru, yazarı, sanatçısı, tüm meslek ve dolayısı ile de üretim grupları bu soruyu sormuyorlar mı kendilerine diye de derin derin düşünmekteyim şu sıralar.
Yok yoksa; Her zorluğun üstesinden gelebilen güzel ülkemin cefakâr insanları, yutturulmaya kalkışılan lokmayı sindirmek ya da sindirememekle mi meşgulüz diye de cevaplıyorum sorumu; Kendim için.
Örnek olsun; Gününü idame ettiremeyerek, geleceğini göremeyerek; daha da olmadı.. ölerek.
Oysa; Tüm bunlar ne insan ne de insanlık için hiç de yeni şeyler değillerdir malumumuz üzere.
Parayı veren düdüğü çalıyor.
-Evet doğru.
-Nerden mi biliyorum?
-Öyle olduğunu okuduğum, anladığım, gördüğüm ve yaşadığım için biliyorum. Her birimiz gibi.
Peki;
Ülkemin doğal mirası olan nehirlerini, ormanlarını, göllerini, kıyılarını, yaylalarını, dağlarını, tepelerini, hasılı kamuya ait olan alanlarını sözde ve de tabiî ki kamu yararına olduğunu söyleyip de kârhaneye çevirdikleri yeryüzü mirasımızı, bizden alıp yine bize satmaya kalkıştıklarında;
-Ya alacak paramız yok ya da kalmamışsa..
Neye hizmet etmek için olduğu muamma; Bilimsellikten fersah, fersah uzaklaştırdıkları eğitim hakkımızı dönüp bize satmaya kalkıştıklarında;
-Ya alacak paramız yok ya da kalmamışsa..
Tüccarlara devredip, ticarileştirdikleri sağlık hizmetlerini;
-Ya alacak paramız yok ya da kalmamışsa..
Son tahlilde; Doğumla kazanılan temel yaşama hakkımızı çizilen çember içine sıkıştırıp neyin hizmetini veriyor olmayı da “yeni” diye yutturmaya çalışıyor olduklarını anlamak, hiç de yeni bir şey değildir tarih kitaplarına bakıldığında.
Evrende en kıymetli varlık “insan” dır oysa..
Kıymeti ise;
Üretebilir olmasından gelmektedir, sözüm ona.
Sağlıcakla..