Toplumun kendi kültürünü tanıması ve sahip çıkması çok önemli bir unsundur.
Bir toplumu oluşturan bireyler eğer kendilerini tanımıyorlar, nereden gelip nereye gittiklerini bilmiyorlarsa o toplumda oluşacak bilinç te kuşkusuz eksik ve altı boş bir bilinç olacaktır.
Osmanlı 3 kıtaya yayılırken, reform ve rönesansı yaşamış olan batı, gerek insan hakları gerek demokrasi gerekse sosyal yaşam alanlarında bir çok kanunun bir çok gelişmenin önderliğini yapmıştır.
Özellikle Fransız Devrimi kendini ve tarihini iyi bilen bir toplumun haklarını tırnaklarıyla almasına güzel bir örnektir.
Peki durum bizde nasıl olmuştur ?
Yıllarca kulluk ve koşulsuz itaat yöntemi altında yönetilmiş Türk halkı, Mustafa Kemal Atatürk gibi eşsiz bir dehanın fikirleri ve önderliği ışığında, Batı Medeniyetinin yaptığı hukuksal devrimlerin çoğunu ülkemize taşımıştır.
Halk, özgürlük, seçme ve seçilme hakkı, kadın hakları gibi kavramların ne olduğunu bilmezken, şu an çağımızdan bile önde giden bir liderin etrafında buluşmuş ve insanca yaşama yolunda sağlam ve emin adımlarını atmıştır.
Ayrıca yönetim tarzı olarak ta yine insana en çok yakışan yönetim biçimi olan demokrasiyi seçmiştir. Ekonomik model olarak ta bugün dünyanın tartıştığı, kapitalist sistemin bile artık doğru bulmaya başladığı ‘Karma Ekonomi’ modeli seçilmiştir.
Bu demektir ki, tarih boyunca eşine çok az rastlanacak bir dahinin izinde Türkiye Cumhuriyeti eşsiz bir atılım eşsiz bir devrim yapmıştır.
Peki bizler batılı mıyız yoksa doğulu muyuz ?
İşte bu soru çok önemli bir sorudur…
Yukarıda da bahsettiğim gibi, kendini tanımayan toplumlar altı boş, içi boş bir bilince sahip olurlar.
Bizler batı medeniyetinden bazı kurallar ve bazı kanunları aldık, ve gelişmiş Batı Medeniyetlerinin insanı insan yapacak atılımlarını ülkemize uyguladık. Ama bu asla Batılı olmak anlamına gelmez. Ülkemizi daha iyiye daha güzele taşımak için batıyı örnek aldık.
Hatta ve hatta Atamızın dediği gibi batıdan daha iyi bir medeniyet seviyesine çıkabilmek için batıyı örnek aldık.
Onlarla aynı olmak için değil….
Kendi kültürümüzü bir kenara bırakıp özenti bir toplum olmak için değil…
Bu uğurda Atamızın ulusal kültürümüze ve birikimine sahip çıkmak için Cumhuriyet yıllarında kurduğu bir çok kurumda bulunmaktadır.
Fakat bu düşünceyi anlayamayanlar, ülkemizde aşırı bir batı özentiliğine başlamış durumdalar.
Ulusal ve milli kültürümüzle alakası olmayan bir takım pratikleri günlük yaşamımızda hepimiz gözlemliyoruz.
Sıradan bir cadde gezintisin de bile kafamı kaldırıp işyerlerinin tabelalarında yazan isimlere bakınca, batı dilleriyle yazılmış bir çok isim görüyorum.
Ya da kulak misafiri olduğum bir çok sohbette Türkçe kelimeler yerine kullanılmaya başlanan yabancı kelimeler duyuyorum. Türkçe bir cümlenin içerisinde yabancı bir kelime kullanmak gelişmiş olmanın göstergesi durumuna gelmiş.
Peki Mustafa Kemal Atatürk ne yapmıştı ?
Bu yabancı kelimelerden dilimizi arındırmak ve öz bir Türkçe yaratmak için Türk Dil Kurumunu kurmuştu.
Televizyonlarımızı açınca yabancı televizyon kanallarında yayınlanan yarışmaların aynısını görmek, yabancı marka hayranlığı uyandıran reklamlar izlemek ve gençliğin bir ayakkabı markası peşinde koştuğunu görmek bana sıkıntı veriyor.
Türkiye’de yayın yapan bir müzik kanalında ülkemin folklörünün güzel örneklerini izlemek yerine, yabancı müzik kültürüne özenmiş ve hatta güzel Türkçemi parçalarcasına söylenen şarkılar duymak bana sıkıntı veriyor.
İişin kötüsü bunların ne olduğunu bilmeden yapıyoruz, şimdi size küçük ve aynı zamanda trajikomik bir örnek vermek istiyorum.
Ülkemizde satış yapan yabancı bir kot firması, gayet bol, şalvar gibi bir kot cinsi çıkarmış. Aynı zaman da bu kotun bazı bölgeleri bilinçli olarak yırtılmış ve eskitilmiş.
Hemen o müzik tarzını araştırmaya başladım. Bir batı ülkesinde ünlenen bu müzik tarzının giyim şekli aynı yukarıda bahsettiğim kotlarla aynı.
Parasızlık çeken fakir mahallelerde oturan işçi çocuklarının kot alacak para bulamadıkları için babalarına ait eski, bol ve yırtık kotları giymek zorunda kaldıklarından dolayı ortaya çıkan bir giyim tarzı aslında. Müziğin yapıldığı tarz protest bir anlayışa sahip. Bu müziğin gerçek sahiplerine sonuna kadar saygı duyuyorum…
Ama ülkemde aynı ürünün yüksek bir fiyatla satılıp ve bazı kesimler tarafından aşırı bir ilgi görmesi ve bir zenginlik ve sınıf göstergesi olması bana gerçekten trajikomik ve tezat geliyor.. Yani cahillik, görgüsüzlük gibi geliyor
Batılı olmak ya da doğulu olmak gibi olguları içimize sindirmekte zorlanıyoruz.
Çünkü kendimizi tanımıyoruz.
Kendimizi tanımak için araştırmıyoruz, okumuyoruz, yüzleşmiyoruz…
Yüzyıllardır birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, insanoğlunun yarattığı maddi manevi her şeyi coğrafyasında barındıran topraklarda yaşamanın sorumluluğunda ve çağdaş ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmez bütünlüğünde yaşamak fikrimce kültürümüze sahip çıkmaktan geçiyor.
İçinde bulunduğu durum ne olursa olsun, yurtta barış dünyada barış gibi bir politikayı benimseyen ve batının sömürgeci zihniyetine karşın en büyük savaşlardan bir tanesini verip tüm dünyaya örnek olan bir vatanın evladı olarak buradan sesleniyorum…
Zor değil birazcık araştıralım…
Zor değil, birazcık kendimizi tanıyalım…