Ticarete ilk başladığımız yıllardı, henüz her şeyi yeni öğreniyorduk.
Bildiğimizi sandığımız her şeyde bilmediklerimizin farkına varıyor,
bilmediğimizin çokluğu karşısında bocalıyorduk.
Tam bu yıllarda Irak, Kuveyt’ e girdi ve biz yeni bir durumla daha karşılaştık:
Kulaktan fısıltı haberlerinde “bazı insanların ellerinde çokça Kuveyt Dinarı olduğu
ve bunları düşük fiyatla devretmek istedikleri” telafuz ediliyordu.
Şehir efsanesi gibi rivayetler miydi yoksa gerçek miydi anlamaya çalışıyorduk ki;
Yine fısıltı haberlerinden bazı yabancıların bu paraları değerlerinin yarısı fiyatlara
satın aldığını duymaya başladık.
Bunlar gerçek miydi, öğrenemedik. Ancak, (geç de olsa ) öğrendiğim bir gerçek var ki;
Eğer arkanızda güçlü bir devlet yoksa paranızın da kıymeti yok, pasaportunuzun da.
Ticaretle uğraşan herkes çok iyi bilir ki ticaretin en önemli riski “sahipsiz” olmaktır.
Aslında birçok işte ve uğraşıda, sıkıntılarda ve başarılarda,
bunların yaşanmasında ve paylaşılmasında
insanı en üzen ve yıkan şey “sahipsizlik” tir.
Özellikle de demokrasinin, kurumlarının ve sisteminin oturmadığı
Evlerde, işyerlerinde, topluluklarda ve ülkelerde çok zordur sahipsiz olmak.
Dünya’ da genel anlamda demokrasi ve insan hakları yok.
Gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere, ihtiyaç durumunda,
her türlü yaptırımı ve işgali gerçekleştiriyorlar.
Bir zamanların dev insanları, dev şirketleri ve dev ülkeleri
bugün naçar vaziyetteler.
Kendilerini güçlü sanıyorlardı. Ama değillermiş.
Kendilerini sahipli sanıyorlardı, değillermiş.
Her düşüncemiz ve özelliğimiz birbirimizden farklı olsa bile,
ulusal varlığımızdan ve birlikteliğimizden doğan sahiplilik,
hepimiz için geçerlidir, gereklidir.
Gurur duyduğumuz farklılıklarımızı bile
ancak ulusal sahiplilikte sahiplenebiliriz…
Kişisel ve ulusal bağımsızlığımız dahi “sahiplilik” varsa anlamlıdır.
Çokluğun demokratikliğinde anlam bulan cumhuriyet,
bu nedenle çok değerlidir ve bu nedenle eserdir.
Cumhuriyet sahipliliktir.