Sevmek üzerine çeşitlemeler

Akşamdan telefonumun zil sesini Selvi boylum al yazmalım filminin duygu yüklü müziğine ayarlamıştım. Şimdi okuduğunuz bu yazıyı o müziği dinleyerek yazıyorum.Siz de okuyunca o müziğe kulak verir misiniz?

Güneşli ama soğuk bir Şubat günü Antalya da bindiğim tramvay tıka basa doluydu. Yanda sıralanan mavi koltuklardan fırlayan bir genç koluma dokunup; yerini verince, sıcacık bir gülümsemeyle teşekkür edip oturdum.

İstasyonları bir bir geçerken tramvay, telefonum çaldı. Tam açmaya çalışırken yerini veren genç:

“Amca bırak çalsın, sonra açarsın.”Dedi.

Telefonumun ekranında inatla arayan bankalardan birini adı yazılı olduğu için gencin dileğine uydum. Saniyeler içinde olsa da o güzel sevda müziği tramvayın içinde yayıldı. Günlerden Şubat 14 ya ayakta olanların sempatik bakışları üzerimdeydi. Biraz utandım mı ne bunu fark eden gençlerden biri:

“Hay yaşa amca.” Dedi.

Amca sözüne kendisini hep on sekizinde hisseden ve kafası bozulanlardan olduğum için es geçtim gencin amca sözcüğünü. O güzel müzik ayakta olan, oturan yolculara sanki sihirli bir değnek olup değmişçesine suratlarındaki gergin çizgileri yok etmiş gibiydi.

*******

Aşkın ve sevdanın kadim yurdu Anadolu insanı biraz gariptir. Sevmesini göstermeyi guru sayar, seviyorum demeyi öteler.

Bugün hala yurdumuzun birçok yerinde gelinler kayın pederlerinin yanında yavrularını okşayıp sevemez. Sevdiği adamının ya da kadınının gözlerinin içine bakamaz.

Mesela rahmeti babamın, anama sevdiğini gösteren bir sözcüğünü hiç işitmedim. Anam da hep bu eksiklikten olmalı ki babama adıyla, ya da içinden geçen bir isim yerine:

“Herif!”Der geçerdi.

Şimdi o aklıma geldiğinde sosyal medyada hayli beğeni toplayan paylaşımları anımsıyorum.

“Babam sana hiç çiçek verdi mi?” Diye sorduğu anası şöyle yanıt verir:

“Aldığı bütün elbiselerde çiçek vardı.”

Ya da:

Cesur bir Anadolu babası, yarine şöyle der:

“Adını dağlara yazacağım.”

Kocamış yari yanıt verir:

“Yakın bir yere yaz gözlerim uzağı seçmiyor.”

************

Okulumuzda şiir, kompozisyon gibi yarışmaların seçici komisyondayım. Milli Eğitim sevgi konulu bir şiir ve kompozisyon yarışması düzenlemiş. Sıra şiirlere geldiğinde elenen şiirleri bir daha gözden geçirdim. Biraz çirkince bir yazıyla olsa da güzel bir şiir ancak başlığı yok diye seçilmemiş.

Şöyle başlamıştı mısraları:

“Ben annemi seviyorum/Kardeşlerimi seviyorum/Ağaçları seviyorum/Yurdumu seviyorum”

Ve ne varsa yaşadıkları arasında her şeyi seviyorum diye yazmış öğrenci.Kağıdın arkasındaki adını ve sınıfını küçük bir kağıda yazıp yardımcı personele öğrenciyi çağırmasını istedim.

Zayıf, kara kuru bir kız çocuğuydu:

-Ne güzel şiir bu kızım. Ama neden başlığını koymamışsın? Diye sordum. Omzunu silkip, titreyen sesiyle:

“Unutmuşum örtmenim.” Dedi.

-Peki, ne olsun başlığı? Dedim.

“Sen bilirsin örtmenim.”Diye yanıt verdi.

-O zaman bir daha yaz ve en güzel yazınla yaz bana getir hemen. Dedim. Tam odamdan çıkınca geri çağırdım şiire koyacağı başlığı fısıldadım.

Bir ders saati süresi sonra yeniden yazdığı şiiri getirdi. Milli Eğitime gönderilenler arasına o şiiri de koyduk.

Şiir yarışması sonuçlanınca Milli Eğitimden gelen sevindirici bir resmi yazıda o her şeyi seviyorum diyen öğrencimizin mansiyonla ödüllendirildiği bildiriliyordu.

Şiirin adını ne mi koymuştuk?

“Ben sevmeyi seviyorum.”

 

*********

Baharın, yazla buluştuğu güzel bir Van akşamında arkadaşlarla Edremit’in yeşil bahçelerinde demlenmiştik. Arkadaşlar arasında en küçük damatlarımızdan biri vardı. Bahçenin yeşilliği arasında köşedeki zerinkadek çiçeklerinden birkaç dal istedi garsondan. Garson fırlayıp minik bir demet yaparak çiçekleri getirdi. Biraz mahcup ve yanakları kızarmış aldı çiçekleri bizim damat. Hani diyeceğim o ki bazen sevdiklerimize aldığımız çiçekleri göğsümüz gere gere gururla taşıyacağımız gibi bazen de utanarak, gazetelere sararak götürürüz. Oysa ne güzeldir insanın sevdiklerine yüreğinin içinden damlayarak gelmiş sevgiyi birkaç çiçekle sunması.

******

İnsanın en tuhaf ve korkunç yanılgısıdır ertelemek, ötelemek...

Hep içimizin bir kenarında durur söylemek istediklerimiz, söyleyemeyiz.

Dinsel tabular, kör inançlar, feodal tortular takılır durur ayaklarımıza. Bağ olurlar dilimize söyleyemeyiz.

Oysa iki sözcüğün yan yana geldiği eşsiz bir tümcedir:

“Seni seviyorum!” Demek.

 

Yayın Tarihi
14.02.2017
Bu makale 680 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!