İnsandan;
Saygı, sevgi, güven, adalet, merhamet, yardım, dürüstlük, vefa, dostluk, arkadaşlık, paylaşmak gibi kavramların oluşturduğu algı durumunu, bu durumun yansımalarını, yansımaların birbiri ile etkileşimlerini kaldırırsak şayet geriye neyi kalır?
-Sadece bedeni.
Beden deyip geçemiyoruz da üstelik. İlk akla gelen robotlardan farklı olarak bedenin de yaşamının devamı için bu kez güdüsel ihtiyaçları söz konusu.
-Doğası gereği robot dahî olamayan canlıda,
yemek, içmek, çiftleşmek veya neyse doyumu onu yaşamak üzere yaşam devam ediyordur.
İşte asıl tehlike de buradan itibaren baş gösteriyordur ki.. güvensizlik ortamında çok ciddi keşmekeşlikler ve bu bağlamda toplumsal refah ve huzur adına ağır bedeller ödenerek yaşanılması kaçınılmaz oluyordur.
Bir parantez;
Ne de güzeldir tarifi benim anladığım Cumhuriyet Devletinin. Seçilmiş devletin ayrıcalıklı olmak bir yana milletin rafahı için var olduğu tarifi. Bir başka ifade ile sahibi değil memuru olduğu. Organları ile birlikte ortak refahı temin etmek, sürdürmek ve geliştirmek için çalıştığı vurgusu.
Her bir milletvekili de görev almadan evvel şu ifadeleri tekrar edip durur tek, tek.
“Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma, büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim”
ki.. doğrusu bugün için bu kavram ve değerlerin hiçbirini yerli yerinde bulamayacağımız aşikârdır.
Son tahlilde bence;
Bilse gövde kokuşmuşluğun nereden geldiğini, sormaz mı ki yaşasın diye memur ettiği başına hep bir ağızdan..
burası neresi, biz kimiz.?
Zira.. balık baştan kokmaz mı.?
Sağlıcakla…