14 Aralık 1960’ta imzalanan Paris Sözleşmesi’yle kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD ) 14 Aralık 1960’ta imzalanan Paris Sözleşmesi’yle kuruldu. Örgüt gökten düşmedi. ABD II. Dünya Savaşı’nda yıkılan Avrupa’yı yeniden yapılandırmak gerekçesiyle Marshall Planı’nı yürürlüğe koymuştu. OECD, planın uygulanması için 1948 yılında kurulan Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü (OEEC)’nün 1960 yılında yenilenmiş hâlidir.
Türkiye, OECD’nin 20 kurucu devleti arasındadır. Sözleşme 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin lideri Orgeneral Cemal Gürsel’in başbakanlığını üstlendiği ilk Milli Birlik Hükümeti döneminde imzalanmıştır.
OECD sadece üye ülkelerin ekonomileriyle ilgilenmez; sağlam, nitelikli, yaratıcı, devlet beleşçisi değil üretken ekonomilere sahip olmanın olmazsa olmaz şartı “eğitim” ve “sosyal gelişmişlik” durumlarıyla da ilgilenir ve eğitim alanında Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) gibi çok önemli araştırmalar da yapar
Yakın gelecek vahim
Bu girizgâhın sebebi üyelerini bu derinlikte izleyen uluslar arası bir kuruluşun kısa tarihine ve önemine dikkati çekmek içindir ve geçen hafta kamuoyuna açıkladığı PISA-2015’in Türkiye sonuçları bu bakımdan son derece vahimdir!
PISA ve benzeri ölçüm sonuçları elbette önce Türkiye’nin geneli ve bağlamında dünya ülkeleri arasındaki sırası açısından çok önemli. Cumhuriyet’in çağdaş bilgiye, bilime, aydınlanmaya dayalı milli eğitimi, siyasi iktidarların oy fırsatçısı ve çapsız politikaları sayesinde tarikatların, cemaatların etki alanına giren bir ülkede bırakın yakını, uzak geleceğin hâlini kestirmek için üstün zekâya sahip olmak gerekmez.
Burada PISA’nın araştırma yöntemini özetlemeyeceğim. Küresel düzeyde “itibara” ve “güvenilirliğe” sahip bir araştırmadır. Ve… 2015 yılı bulgularına göre, hâlen Türkiye’nin 15 yaş düzeyindeki orta öğretim öğrencileri matematik, fen bilimleri ve okuma (okuduğun anlama) testlerinde 35 OECD ülkesi arasında sondan ikinci sırayı alabilmişlerdir. Bu üç temel alanda Türkiye’nin altında kalan iki ülke ise Tunus ile Vietnam’dır!
Sorumlusu kim?
PISA’nın ortaya koyduğu bulgular, niteliklerini bu ölçüde yitirmiş eğitim sisteminin yakın gelecekte nasıl “vahim sonuçlar” doğurabileceğini; Türkiye’nin mevcut “ortalama cehalet düzeyi” demek olan ortalama 7 yıllık “okullaşma” süresinin “okuma yazmayı sökmüş fakat okuduğunu anlamayan cahiller kuşağının” sayısal olarak katlanacağını açıkça ortaya koyuyor.
Türkiye matematik, fen bilimleri okuma alanlarında 2012-2015 yılları arasında 2012 ‘nin de gerisine düşmüş. Tablo şu: Matematikte 44’üncülükten 49’unculuğa, fen bilimlerinde 43’üncülükten 52’inciliğe, okumada 41’incilikten 50’nciliğe…
Eldeki verilere göre, yürürlükteki eğitim politikası, özellikle mesleki eğitim örtüsü altında “imam hatip” okullarına her kademede yol veren “4+4+4” yönteminin ezberci yapısı, öğretim yetersizliği, akıldan çok “inanca” dönük müfredatıyla PISA sonuçlarına ciddi ölçüde yansımış görünüyor.
Matematikten, fen bilimlerinden de vazgeçtim, “okuduğunu anlama sorunlu” bugünün 15 yaş kuşağı yakın gelecekte her alanda işbaşı ettiğinde Türkiye’nin hâli nice olur, düşünmek bile istemem!
Kaldı ki, “okuduğunu anlamaktan aciz” nice “mühim kişi” bugünün Türkiyesinde her alanda yüzlerle, binlerle mevcut. Uzağa gitmeyin; çevrenize, memleketin, siyasetin, yönetimin, ekonominin ve ahalinin hâline bakın yeter. Sorumlu mu arıyorsunuz? Eğitimi kim yönetiyorsa, sorumlu o dur!