5 Aralık 2016’ta Fransız Guyanası’ndan uzaya fırlatılan Göktürk-1 uydusu ile ilgili haberler gazetelerin genellikle birinci sayfalarında büyütülerek verildi; çünkü olay önemli. Uzayda varlık göstermek, ancak gelişmiş bilimsel bilgi-ileri teknoloji denklemiyle üretilebilen uydu gibi araçlara sahip olmakla mümkün.
Uzay araçlarına sahip olmak önemli ama “nasıl sahip olunduğu” çok daha önemli. Ne var ki, çeşitli mecralarda okuduğum haberlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşması, uydunun nerede fırlatıldığı, Türkiye’nin ne işine yarayacağına ilişkin bilgilerin dışında “nasıl sahip olunduğu” sorusunun cevabı yoktu.
Göktürk-1 uydusu nerede, nasıl ve hangi firma veya kuruluş tarafından üretilmişti? Bu soru önemliydi, çünkü “gurur” sözcüğünün yer almadığı haber başlığına rastlamamıştım; ya “gururlanmıştık” ya da 5 Aralık’ı “gurur günü” ilân etmiştik! Ne ki, bu haberlerin içeriğinden “gururlanmanın” asıl sebebini anlamak mümkün olmadı.
Anlaşılan, özellikle kendilerini “ana akım” diye tanımlayan gazetelerin muhabirlerinde de editörlerinde de, istisnalar bir tarafa, haberi bütünleyici bilgi ve ayrıntıyla donatmak bilinci, sorumluluğu ve kabiliyeti kalmamıştı. Konuşan ne söylediyse, ellerine hangi hazır bilgi tutuşturulduysa “haber” ondan ibaretti! “Ana akımda” göremediğim bu bilgi ve ayrıntıları bazı internet haber sitelerinde bulduğumu belirtmeliyim. “Ana akım”cılar belki utanır!
Telespazio-Thales Alenia Space
O bilgilerden de yararlanarak yazıyorum: “Gururlanmamız” istenen Göktürk-1 uydusu İtalya-Fransa karması Telespazio-Thales Alenia Space adlı ortaklık tarafından Fransa’nın Cannes kentindeki tesislerde imal edildi. Web sitesindeki ifadeyle 10 yılı aşkın süredir Türkiye “uzay pazarında” faaliyet gösteren Thales daha önce yine Fransız Guyanası’ndan fırlatılan TURKSAT1,2,3 serisi uyduları da üretti.
Telespazio-Thales’in Türkiye ile ilgili faaliyet alanında gerçekleştirdiği başka bir proje daha var: Uydu Montaj, Entegrasyon ve Test Merkezi (UMET)’nin Ankara’da kurulumu. Sanıyorum,Türkiye’nin projeden sağladığı asıl kazanç yüksek teknoloji temelli bu merkez. Göktürk-1 Fransa’da imal edildikten sonra Ankara’da UMET’te test edildi ve fırlatılmak üzere Guyana’ya gönderildi.
Şimdi projesi, teknolojisi ve imalâtıyla Avrupa’nın en büyük uzay şirketi tarafından gerçekleştirilen ve Türkiye’ye 250 milyon avro’ya mal olan uydunun bir tür “ithalatçı sahibi” olduğumuz için “gurur” duymamız isteniyor; basın ve iktidar tarafından.
Tamam… Türkiye olarak parayı bastırıp uydu edinmenin yanı sıra teknoloji “transfer” ederek bir test merkezine sahip olmanın “gururu” ne kadar olursa, o kadarını duyalım! Ancak, konuya gazete muhabir ve editörlerinin ilgi göstermediği farklı bir yönden bakarak, gurur duyacak hâlde miyiz, o nu da görelim.
Yerli katkı yüzde 20
Gazete haberlerinden devam edelim: Göktürk-1’in Guyana’dan uzaya fırlatılmasını Ankara’daki Türk Uzay ve Havacılık Sanayi AŞ (TUSAŞ) tesislerinde izleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, uydunun üretim bileşimindeki yerli katkı oranının yüzde 20 düzeyinde olduğunu belirterek, bundan sonra “daha gelişmiş uyduyu tam tersi bir oranla imal edip uzaya göndermeliyiz” demiş. (Hürriyet, 6.12.2016.)
Cumhurbaşkanı’nın bu isteğine katılmamak mümkün mü? Yüzde 80 yerli katkıyla uzaya yollanacak bir uydu Türkiye için gerçek gurur duygusuna lâyık olmaz mı? Elbette olur. Ama, “nasıl” sorusu bu noktada da cevap bekliyor.
Sorunun tarihe kayıtlı temel sebepleri, bu yazının konusu değil. Güncele bakarsak, AKP iktidarının “dramatik çıkmazını” vurgulayarak bir hükme
varabiliriz:
“İktidar aklı” bir taraftan uzay teknolojisine erişmenin yollarını, plansız, hedefsiz teşviklerle de olsa, arıyor. Diğer taraftan “bilimsel bilginin” sorgulayıcı, araştırıcı, yaratıcı, üretici niteliğini eğitim sistemini “imamlaştırarak” yok etmeye çalışıyor.
İkincisi, yürürlüğe koyduğu Ar-Ge teşviklerinin ne nitelikte, ne ölçüde geri döndüğünü; imalat sektörünün toplam ve alt sektörde ne ölçüde katma değer yarattığını veya teşviklerin “güme gittiğini” bilmiyor. Çünkü, bir ölçüm mekanizmasına sahip değil.
Söylenecek, eleştirilecek çok şey var; ama yazıyı, Türkiye’nin ihracatında yüksek teknolojili ürün payının yüzde 3 ortalamasını koruduğunu (TÜİK, Dış Ticaret İstatistikler, Ekim 2016); bu teknoloji düzeyinin de yerli ürüne yerleştirilmiş “ithal teknoloji” olup olmadığının bilinmediğini belirterek bitireyim. Bu eşik aşılmadıkça, Fransa’da üretilip Guyana’dan fırlatılacak uydularla “gurur duymaya” devam!