Üzüntüden-2

“ Din Adamları “                                          

 

Eskiden beri cemaatin namazlarda imamları ne kadar dinlediğini çok merak etmişimdir.

Namaz çıkışları istatistik yapmak ve bu dinleme / anlama oranını belirlemek istemişimdir.

 

Bunun yanı sıra imamların /Vaizlerin söylemleri de hep dikkatimi çekmiştir.

Cuma ve bayram namazında konuşmaları merkezden geliyor belli, sadece okuyorlar.

Ama vaaz zamanlarında konuştukları ise serbest konuşma. Konuları kim seçiyor.

Ya da konuşmaları denetleniyor mu, her hangi bir geri dönüş ya da etki ölçümlemesi var mı?

 

Bunu neden soruyorum derseniz birkaç örnek vereceğim.

 

Dün, işyeri yakınında bulunan evden devşirme mescitte cuma namazına gittim.

Namaz öncesi hak üzerine vaaz veren imamımız, son cümlelerinde bakınız ne dedi;

Fransa’ ya giden bir din büyüğümüzle geçenlerde sohbet ediyorduk. Artık kıyametin yaklaştığına inandım. Çünkü; Eskiden hocalara çay ısmarlamak için yarışılırdı, şimdi herkes hocalardan çay içmek için yarışıyor

Ve yine aynı genç imam, bir camide geçen gün toplanan Somali yardım parasının yarısının camiden çalındığını belirtti. Hak üzerine yaptığı vaazında bu çalınma işini de hoca arkadaşlarını temize çıkartarak tamamladı.

 

Aynı mescitte bir ay kadar önce kıldığımız cuma namazında aynı imamımız,

alel acele namaz kılıyorsunuz ve Allah’ tan çalıyorsunuz “ demişti.

Ve eklemişti; “ Buna hakkınız yok ve bu dinen caiz değildir. Böyle kılacaksanız, kılmayın

 

Aynı genç imam aynı namazda Cuma hutbesini;

“Bugün …….. cami ve kuran kursu için yardım talep ediyoruz,

Sadaka gibi yardım ediyorsunuz.  Maaşları da aldınız, tarihini biliyorum, dün emekli maaşları da yattı, onları da aldınız. Dolayısıyla artık mazeretiniz yok bugün çok katkı bekliyorum”,

cümleleriyle tamamlamıştı.

Bunun biraz ayıp kaçtığını düşünmüş olmalıydı ki toparlamaya ve sevecen olmaya çalıştı.

Anlamsız birkaç cümle söyledi. Olmadı. Başaramadı.

Sevecenlik yapıda yoktu. Zaten de yakışmadı.

*** 

Biz, camiye gelişimizde kıldığımız bu namazlarda Allah adına ve kendi adımıza ne kadar hayır işliyoruz, iyi bir kul ve insan olma konusunda ne kadar yol alıyoruz, bilemiyorum.

Ama bildiğim bir gerçek var ki genç imam kardeşimizi ne ibadetimizle ne de katkılarımızla memnun edemiyoruz.

 

Biraz daha genele alırsak ramazan boyunca tüm medyada yoğun olarak yer alan programlarda da görüldüğü ve değinildiği üzere biz hiçbir din adamını memnun edemiyoruz.

 

İzlediğimiz kadarıyla; yalap-şap aldığımız abdestleri, sahte tuttuğumuz oruçları, oruç tutsak bile namazı eksik olduğu için sayılmayacağını, namazımız tamam olsa bile bir başka eksiğimizin mutlaka olduğunu, yaratılırken eksik yaratıldığımız için zaten asla tam olamayacağımızı, öğreniyoruz.

 

Yine bu kişilere göre; sürekli saklamaya çalıştığımız asıl gerçek yani var oluşumuzun asıl amacnın “tanrıyı kandırmak” olduğu; Bu amacı, gerçekleştiremeyeceğimiz ve bu hedefe ulaşamayacağımız bildiriliyor.

 

Herkesin çevresinde yaşadığı ve sayısı çok artırılabilecek bu ve benzeri örneklerden hareketle çok uzatmadan önemli olduğuna inandığım bu konuda (ana hatlarıyla) birkaç noktaya değinmek istiyorum:

 

Allah adına konuştuğunu sananların neden Allah adına bu kadar sert, acımasız ve saldırgan olduklarını anlamakta çok zorlanıyorum. Ve bu hakkı nereden aldıklarını çok merak ediyorum.

Allah’tan çalmak çok ağır bir suçlama. Hiç kimsenin buna hakkının olmadığını düşünüyorum.

Kimsenin Allah’ ı kandırmak gibi bir hedefi yok.

Kimsenin de din adamlarını memnun etmek gibi bir hedefi yok.

Aynı kuranı okuyoruz. Ama cımbızlama konusu son derece vahim (*).

 

Benim görüşüme göre din adamı (**) olmak üç boyutlu bir kavramdır. Öncelikle dini bilmek, özellikle de anlamak gerekir. İkinci boyut ise adam olmaktır. Bu ikisi olduktan sonra üçüncü boyut ortaya çıkmaya başlar. Üçüncü boyut, anlayabildiğiniz din kavramını adamlığınızla birleştirerek ortaya çıkardığınız yaşamınız, yaşam felsefeniz ve kendinize tanımladığınız var oluş nedeninizdir.

 

Bu üç boyut öncelikle kendi içinizde iletişerek ve etkileşerek gelişir. Her biri bir diğerini geliştirir.

Her birindeki eksiklik, yaşanmamışlık ya da anlamamışlık kendisi ile birlikte diğerlerini de eksik bırakır. Her birindeki artı bir değer diğerlerine ve toplama çok daha fazla katma değer yaratır.

 

Kişinin kendi içindeki bu üçlemede yakaladığı denge kişilerle, kurumlarla ve çevreyle iletişimlerinde ve etkileşimlerindeki dengeye temel oluşturur. Birbirinden soyutlanamayan kişi-çevre ilişkileri bu denge üzerine gelişir. Bütün taraflar için olumlu ya da olumsuz olabilecek gelişimler bu temelden hareket alır.

 

Bu nedenledir ki din adamlığı tanımladığımız üç boyut dışında psikoloji, sosyoloji, davranış bilimleri, tarih, felsefe…. gibi disiplinleri de ana hatlarıyla bilmeyi gerektirir.

 

Biraz daha genişle alırsak bu üç boyutluluk, devlet adamı, bilim adamı, aile reisi gibi bütün yönetsel makamlar için geçerlidir.  Boyutların üçünün de eşit bastığı ve geliştiği durumlarda başarıdan söz edilebilir. Aksi takdirde bir bacak hep eksik kalır.

 

Eksik bacakla yıllardır din adamlığı yapanların dini açıdan bu ülkeyi getirdikleri düzey (***)

ortadadır ve üzücüdür. Bu arkadaşlara, aldıkları pozisyon ve yüklendikleri misyon itibariyle

 din adamı yerine din eleştirmeni demek sanırım daha doğru olur.

 

-------------------------------------

(*)    Cımbızlama; herhangi bir bütünden belli bölümleri seçerek almayı, bütünün ana anlamı

        dışında kullanmayı tanımlamaktadır.

(**)  Adam olmak; cinsiyet ayrımı olmayan felsefik bir kavramı tanımlamaktadır.

(***) Ülkedeki din düzeyinden kastedilen ibadet oranı değil, dinin ulaştığı felsefe düzeyi ve bu felsefenin yaşamla

        bütünleşmişliğidir.

Yayın Tarihi
13.09.2011
Bu makale 14906 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
sevgili vahdet, renkli kişiliğin yazılarına yansımış. gözlemlerin anlaşılır ve net. üstelik tiryakilik yapıcı :)) gönlüne ve kalemine sağlık...

nesrin karabulut 27.09.2011

eline sağlık, tertibim

İLKER İLHAN 16.09.2011

sevgili kardeşim bazı örümceklenmiş kafalı kişiler esas ibadetin yürekte yapılıp beyinle bütünleşip bazı hareketlerle icraata döküldüğünün farkında değiller herhalde onlar beyinlerinde ve kalple rinde binbir fesatlıkla namaz kıldıklarını ibadet ettiklerini zannediyorlar ve kendi dilleriyle (haşa) yüce rabbimi kandırdıklarını zannediyorlar yazın harika kimsenin bilip dile getiremediği konuları yazdıkça en fanatik okuyucun ben olacağım sevgilerimle

faik esen 15.09.2011

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!