“Gezi Parkı Direnişi” nden Günümüze

Direniş başladığı zaman herkesi uyarmak istemiştim “Bu sadece iki ağacın kesilmesi için başlatılmış bir eylem” değildir diye. Yaşananların, bardağı taşıran son damla olduğunu söylemiş ve bu eylemin sadece “Provokatif” olduğunun düşünülmemesi gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. Hem Sayın Başbakanı, hem de en az onun kadar sorumluluk duygusuna sahip olmaları gereken muhalefet liderlerini. “Şimdi siyaset zamanı değil, birlik zamanıdır” demiştim. Böylece halkımızın büyük bir kesiminin görüşlerine tercüman olduğuma inanıyorum. Ama ne yazık politikacıların hiçbiri aldırış etmediler bu söylemlere.

Sayın Başbakan, eyleme katılanların üzerine “Biber Gazı bombaları” ve  “Plastik mermi” atılmasına, “Yüksek basınçlı su” sıkılmasına izin verdi ve halkı sakinleştirici değil gerginliği artırıcı söylemlerde bulundu. Halkımızdan yaralanan ve ölenler oldular. Son bir ay içinde ne yazık ki büyük acılar yaşandı ülkemizde.

Milliyetçi ve Cumhuriyetçi olduğunu söyleyen liderlerden biri, kendi yazdığı senaryoya kendisini inandırdı ve ortaya etkin tavır koymayarak olaylara sırtını dönüp oturdu. Başbakana hakaret dolu nutuklar atarak işi geçiştirdi. “Ana” konumunda olan diğeri ise; “Bizi orada istemiyorlar” diye uyduruk laflar söyledikten sonra; bir taraftan eylemcilere destek görüntüsü verirken, bir taraftan da “Kaçak güreşme” politikasıyla işi idare etmeye çalıştı. 

Oysa 23 Nisan günü yapılan “Milli Birlik Kurultayı” bir milat olabilirdi, milli birliğimizin sağlanması için. Adı geçenler, hiçbir sorumluluk duygusu göstermeden kendilerini bu umut verici girişimden de uzak tuttular. Çünkü kafalarında hep siyasi rant ve parsayı kimin toplayacağı hesapları vardı. Ne yazık ki hala aynı yolda devam ediyorlar.

Gezi Parkı Direnişi tam bir halk hareketi olarak başlamıştı. Tabii ki eylemciler arasında bir takım ne idüğü belli olmayanlar ve provokatörler de vardı. Önemli olan bunları birbirinden ayırmak, gerçekleştirilen bu eylemlerdeki halkın haklı isteklerini görebilmek, öte yandan aradaki fırsatçı parazitleri ve provokatörleri ayıklamaktı. Bunu yapmak devletin göreviydi. Ama ne yazık ki bunu yapmak yerine, ayrılıkçı odaklara pirim verilirken, masum insanların cezalandırılsı yoluna gidildi.

Halk hareketleri sağnak yağmurlardan sonra görülen sel sularına benzer. Önlerine geleni siler süpürür, nerede boşluk varsa oraya doldurur. İşte bu yüzden; iyi tanı konulamayan ve bencillikle hareket edilerek iyi değerlendirilemeyen ve iyi niyet yerine şiddet kullanılarak kontrol altına alınmak istenen eylemlerden sonra, ne yazık ki hiç beklenmeyen olumsuzluklarla karşılaşılmıştır. Gezi Parkı eylemlerinde Cumhuriyetimiz ve Ulusumuz lehine atılan sloganlar yanında, ne yazık ki; bölücü , ayrılıkçı söylem ve eylemler de yer almaya başladılar.         

Lice’de yaşanan vahim olaylar Türk Ulusu’ nu derinden yaralamış ve geleceği açısından büyük bir umut kırgınlığı yaratmıştır. Devletin, gerek gördüğü bir yere karakol yaptırmasından daha doğal ne olabilir ki? Ülkemizde buna bile karşı çıkılan bir düşünce tarzı ve ortamın gelişmesi son derecede üzücü, düşündürücü ve tehlikelidir. Halk arasında “Yüz verdik Ali’ye, geldi …tı halıya” diye bir söylem vardır ya, işte tam böyle olmuştur. 

Yaşanan bu tatsız olaylarda iktidar kadar muhalefet liderlerinin de payları vardır. Bu durumları göre göre; iktidarla bir araya gelip ortak çözüm arama girişimlerinde bulunmak veya bunu sağlayamıyorlarsa demokratik zorlama haklarını kullanmaya çalışmak yerine hala birbirleriyle kavga etmeyi yeğliyorlar. Çünkü hala siyasi çıkar hesapları içindeler.

Sayın politikacılar, ülkemizin ve ulusumuzun birlik ve beraberliğe olan ihtiyacı her zamankinden daha da çoğalmıştır. Bunu anlamalısınız artık.

Gazi Parkı olayından bu yana geçen süreçte neler olduğuna şöyle bir bakalım. ABD, AB ve NATO’dan beklenmedik ziyaretler oldu. Bunların içinde en anlamlı ve tehlikelisi de ABD Türkiye Büyükelçisinin Diyarbakır, Hakkari ve Van İlleri ile çevresine yaptığı ziyaretler olmuştur. Bu ziyaretlere kimlere %100 destek verdiğini açıkladığı beyanları ortadadır. Eğer dikkat edilirse Lice olaylarının bu ziyaretin hemen arkasından çıktığı görülecektir.

Artık siyaset yapma zamanı değildir. Çünkü yaşanan olumsuzluklar siyasetin çok üstüne çıkmıştır. Ülkemizin ve ulusumuzun egemenlik ve bağımsızlığı tehdit altına girmektedir. İktidar ve muhalefet  fazla vakit geçirmeden bir araya gelmeli kafa kafaya vermeli ve ülkemizin yararına ve hayrına olacak kararlar almalıdır. Unutulmamalı ki iktidarı ve muhalefetiyle bu ülke hepimizindir.  

Önümüzde, Genel Seçimlere ortalama bir yıllık süre vardır. İçinde bulunulan koşullarda bu süre çok uzundur. Çünkü milletimiz yaşamakta olduğu gerginlik ve huzursuzluğa daha fazla dayanamaz. En geç bu sonbahar aylarında Genel Seçimler yapılmalıdır. Ancak bu seçimlerin, yeni tartışmalara neden olmayacak bir biçimde adil, hakkaniyet esaslarına uygun ve halkımıza güven verecek şekilde yapılması zorunluluğu vardır.

Ülkemiz şu anda olağanüstü bir durumdan geçmektedir. Bunun gereği olarak TBMM olağanüstü bir çalışma temposu içinde, seçimlerin güvence altına alınmasını sağlayacak bir şekilde çalışmalı, gerçek demokrasi kurallarına bağlı kalınarak  “Siyasi Partiler Yasası” ve “Seçim Yasası” nı gözden geçirilmeli, bu konuda yeni yasal düzenlemeler yapılması yoluna gidilmelidir. 

Akıl ve mantık bunu emrediyor.

Saygılarımla…

Yayın Tarihi
04.07.2013
Bu makale 8306 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!