Dünya kurulalı beri,
insanların hep arzuları, istekleri, tutkuları hayalleri olmuştur. Bunlar,
insanoğlunun sahip olduğu masumane duygular olup toplumların gelişme ve
ilerlemesinde etkin rol oynayabilirler.
Ancak bu insani duygular, bazen
amacından saptırılarak, sonunun nereye varacağını iyi kestiremeyen bazı macera
heveslileri tarafından, kendi istekleri doğrultusunda bir araç olarak kullanılmak
istenebilir. İşte bu gelecek için büyük bir tehlike nedeni olabilir.
Bu duygular, sınırsız bir
bencilliğin ve aşırı ihtirasların ürünü olmadıkça, bireyler ve toplumlar için
yararlı sonuçlar getirebilir, aksi halde felaketlerin öncüsü olurlar. Tarihte
bunların örnekleri çok görülmüştür. Napolyon, Hitler, Mussolini ve Tito bunun unutulmayan
kötü örnekleridir.
Osmanlılar’ın ecdadımız
arasında önemli yerleri vardır. Dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olmuş,
arka arkaya kazanılan zaferlerle Avrupa içlerine kadar girmiş ve bize büyük bir
övünç kaynağı yaratmışlardır. Ancak bir zaman sonra ihtiraslarını yenemeyerek; dışa
karşı kötü bir siyaset gütmüşler, içte de ülkeyi kötü yönetmeye başlamışlardır.
Bunun devamı olarak; bazı emperyalist devletlerle ittifak içine girerek,
bazılarına karşı da cephe oluşturarak katıldıkları biz dizi savaşla, ne yazık
ki kendi sonlarını getirmişlerdir.
Şimdilerde, “YENİ OSMANLI” adı altında bir akım
yaratılmaya çalışıldığı görülüyor. İnsanların kendilerini yeni heveslere
kaptırmaları doğal karşılanabilir. En azından bu düşüncede olanlar,
kendilerinin böyle bir haklarının olduğunu savunabilirler. Ancak bir şeye heves
edilirken, meselenin dünü, bugünü, yarını ya da önü ve arkası iyi hesap
edilmelidir.
Çok üzüntü vericidir ki;
düşünce kıtlığına sahip birileri Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını Gazi
Mustafa Kemal ve arkadaşlarına bağlamakta ve bu yüzden Cumhuriyete karşı tavır
almakta ve kendilerini yeni arayışlara kaptırmaktadır. Oysa Osmanlı
İmparatorluğu güttüğü yanlış politikalarla kendi kendisini yakıp yıkmıştır.
Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından başlatılan Kurtuluş Savaşı sonunda,
yıkılan imparatorluğun külleri üzerinde yeni bir devlet kurulmuştur. Bu gerçeği
göremeyenler akıl ve mantıktan yoksun ya da kötü niyetli kimselerdir.
Bu zavallılar, doksan yıl
önce kurulan, demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti
Devleti sayesinde bu günlere gelebildiklerini, padişahın kulu ve ülkemizi
istila etmiş olan emperyalist devletlerinin kölesi olmaktan kurtulduklarını,
inançlarının gereği olan ibadetlerini hür ve bağımsız olarak bu sayede
yapabildiklerini asla unutmamalıdırlar. Bunun aksi büyük bir nankörlük olur.
Yeni Osmanlı sevdası yanında
bir de Arap ve özellikle Filistin sevdası ve hamiliği ortaya çıkmış bulunuyor.
Kendilerini buna kaptıranlara biraz tarih okumalarını öneriyorum. Zira
Osmanlı’nın yıkılmasındaki en önemli etkenlerden biri, İngiliz ve Fransızlar’
la işbirliğine girerek, ülkelerine ihanet eden Osmanlı tebaasındaki Araplar
olmuşlardır. Eğer Arap Yarımadası’nda yeni savaş cepheleri açılmamış olsaydı,
Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmeyebilirdi.
Bugün “ARAP BAHARI” safsatasıyla başlatılan, Libya’nın yok olması,
Mısır’ın parçalanma sürecine girmesi ve Suriye’nin de yıkılmasına çalışılan
olaylar zincirinin ; bundan yüz yıl öncesi Emperyalist Hristiyan ülkelerle
yapılmakta olan işbirliği ve ihanetlerin bir benzeri olduğu unutulmamalıdır.
Bütün aklı selim sahibi
vatandaşlarıma çağrıda bulunuyorum. Lütfen duygularınızla hareket etmeden,
gerçekleri görerek, akıl ve mantığınızla hareket ediniz. Ülkemizin yeni
badirelere sürüklenmesine izin vermeyiniz. Bizim Türk Milleti olarak kendimizi
yayılmacı heveslere kaptırmaya ihtiyacımız yoktur. Bizim topraklarımız bize
yeter. Yeter ki sahip çıkalım ve bölünmesine izin vermeyelim.
Dünyadaki en değerli rejim
Demokratik Laik Cumhuriyettir. Egemenlik, bağımsızlık içinde yaşamamızı
sağlayan ve bize insanca yaşama hakkı tanıyarak, bugün huzur içinde yaşamamızı
sağlayan Cumhuriyetimize kavuşturan Büyük Atatürk’e minnet duyalım ve “Ne mutlu Türküm” diyerek O’nun izinden
yürümeye devam edelim.
En derin saygılarımla…