Atış serbest mi?

“Antalya’da kamp yapan futbol takımlarının, yerli-yabancı, toplam sayısı 500’ü geçmezmiş, bu 1000-1500 rakamı abartıymış, gerçek sayıyı kim bilir?”

Bu hafta Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin (TSYD) Antalya’daki toplantısına katılan spor muhabirleriyle sohbet ederken kafama düşen soru işte kelimesi kelimesine böyle.

Önce “Yok, size yanlış bilgi gelmiş, 365 güne, 4 sezona bakıp, hesaplamak gerekir, bu durumda 1000’leri rahat rahat  bulursunuz” dedim ama üsteleyemedim, gerçeği söylemek gerekirse benim de içime bir  kurt düştü.

O günden sonra, “gerçekten de yıllardır bizi yanıltan bir yorum mu söz konusu bu futbol turizmi üzerine?” diye düşünmeye başladım.

Daha sonra da (Cuma günü) gazetede WOW Spor Koordinatörü Süreyya Ertuğrul’un “Bu sezon takım sayısı düşecek” açıklamasını okuyunca da düşünce balonumdaki soru işareti daha da irileşti ve hala orada öyle asılı duruyor.

Antalya’yı çalışmalarında ev edinmiş kaç takım var bugüne kadar kayıt tutulmuş mu, gelenlerin bir listesi ve istatistiği var mı?

Bilmiyorum.

Bu hafta içinde bu satırları okuyup, bana bilgi ile dönen bir yetkili ya da bilgili olursa kesin rakamı sizle paylaşacağım. Sabah Akdeniz haber servisinden da bu konuda resmi bir belgeye ulaşması için ricacı olacağım.

Umarım birileri bizi uyutup, üzerimizden ülkeyi yanıltmamıştır.

Yok yok, biz öyle şey yapmayız, takım sayısı vardır 1500… (Vardır di mi?)

 

 

Allah ne verdiyse…

 

Bu köşeye göz atanlar bir yıldır kapıldığımız “kickbox” aşkını bilirler.

İşte bu sevgi ve ilgi beni, Hocam Murat Elvermez’i ve yakın dostlarımı geçen hafta sonu Atatürk Spor Salonu’na götürdü.

Günlerden pazar ve güzel bir Antalya günü olmasına rağmen hiç üşenmeden, heyecanla evden çıktık ve koşar adım kapalı salonun yolunu tuttuk.

Hemen yeri geldi yazmak istiyorum.

Daha girişte havalandırmanın azizliğine uğradık. Kapının daha ağzında adeta sıcak ve ter kokusundan oluşmuş bir hava duvarına tosladık.

Gün boyunca da havalandırmadaki sorun devam etti . 4 saat boyunca hiç çıkmadan tribünde kaldık ve adeta boğulduk.

Salonun duvarlarına ilan veren ve “ Bu salonun havası bizden sorulur” sloganını yazan firma mı (burada adını vermiyorum) yoksa sistemin çalışmasından sorumlu teknik ekip mi hatalı bilemem ama kesinlikle söylemem gereken içerideki oksijen kalitesi böyle bir turnuvaya yakışmıyordu.

Gelelim maçlara…

23 ilden 45 kulüpten 440 sporcu gencin katılımıyla düzenlenen turnuvanın galibi Antalya bölgesi oldu. 40 yaşından sonra, 15 aydır tekme boksunun uğrunda buz  torbası görmemiş yerimiz kalmadığı için bir - iki cümle seyrettiğim maçlara dokunmak istiyorum.

Açık söylemek gerekirse daha teknik, göze daha hoş gelen maçlar bekliyordum ama maalesef öyle olmadı. Müsabık sayısının çokluğundan, maçlar tek raund yapıldı. Bundan olsa gerek hakemin “ Dövüş” komutuyla beraber sporcu gençler birbirlerinin üstüne çullandı, Allah ne verdiyse birbirine tekme-tokat vurdu.

Teknik-taktik oldukça az gibiydi (en azından ben kısıtlı bilgimle böyle gördüm)

Bu turnuvayı seyretmek açık söylemek gerekirse sportif açıdan beni çok tatmin etmedi.  Ancak, gençleri ve sınırlı imkanlarla hazırlanan takımları fazla eleştirmek ve haksızlık etmek istemiyorum.

Bu spor dalına gönül verdiklerini ve yüreklerini koyup ringe çıktıklarını düşünüyorum. Kazananı da kaybedeni de kutluyorum.

Turnuvalar devam ettikçe, hem oksijen, hem de diğer olanakların kalitesi yükseldikçe eminim çok daha güzel ve heyecanlı maçlar seyredeceğiz ve ben de orada olacağım… (Tabii ki tribünde ve seyirci olarak …)

 

Bir kötü, bir iyi

 

Cem Yılmaz’ın Yahşi Batısı’nı dost baskısıyla seyretmek için sinema salonuna gittim. GORA sonrası, sahnede hayran olduğum ve beni güldürmekten ağlatan Cem Yılmaz filmlerine gitmemeye karar vermiştim. Canlı sahne performansına hayran olduğum yıldızın sinema perdesinde beni sıkıntıdan bayıltmasını kabullenmek istemiyordum. Bu düşünceme rağmen, dediğim gibi, dostlar istedi ve Yahşi Batı’ya bilet aldım. Allah’ım bu nasıl sıkıcı bir film. 2 saat bayıldım, ofladım, pohladım, grubumuza ayıp olmasın diye de çıkmadım ve bir defa olsun tebessüm etmeden “The End” yazmasını beklerken, bayıldım. İnce olsun diye zorlanmış, ilkokul seviyesindeki Kovboy- Kızılderili – Osmanlı  esprilerinin sıralandığı bu filmi kimseye tavsiye etmiyorum. Cem Yılmaz’ın “tek adamgösterilerini sakın kaçırmayın ama sinemasına uğramayın diye tavsiye ediyor ve Yahşi Batı için  “KÖTÜ” diyorum.

Tam 5 yıl, 5 ay, 27 gün sonra Sultani’den ablam, Candan Erçetin’in son şarkıları çalmaya ve söylenmeye başladı. İlk olarak radyoda duyduğumda hemen arabanın kafasını müzik markete çevirdim ve Kırık Kalpler CD’sini aldım, bir solukta tüm şarkıları dinledim. “Git” en çok dinlediğim şarkı oldu son 10 gün içinde. Ablamı tebrik ediyorum. Kendinizi bulacak bir satır, bir kuple mutlaka vardır inanıyorum bu şarkılarda. Biraz hüzünlenecek, neşelenirken belki de ağlayacaksınız ama kesinlikle  beğeneceksiniz çünkü inanın bana ,“İYİ “ diyorum.

 

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

Yayın Tarihi
11.01.2010
Bu makale 9844 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!