Çevre, Öcalan, Fidan, Kim ne!

Bir arkadaşımız gazetecisi az, yazarı çok bir ülkede yaşıyoruz, Türkiye’de bugün binlerce günlük ve haftalık gazete yayımlanıyor, internet sitelerinin sayısı on binlerle ifade ediliyor, sosyal medyayı da işin içine kattığımızda yazar sayısı birkaç yüz bin kişiyi geçiyor, Türkiye, sonunda yazar- çizer bir toplum oldu şeklinde yazınca dokunayım istedim; benim bu konudaki görüşüm belli, bu ülkede, yazan görüyorum ama, yazar göremiyorum. Bendeniz, her alandaki kişi, toplumsal çevresini bilgilendir(e)miyorsa eğer, ne yazar, ne çizer, ne ressam, ne idareci, ne de siyasetçi vb.. pek görmüyor, dahası, Boşsözdepocusu olarak görüyorum.

İstisnasız her alanda, sanatkârım diyebilecek kişiler için ölçü belli, bana ait değil, paylaşıyorum, deniliyor ki; bir ‘eseri’ değerlendirmenin iki ölçütü vardır; biri içeriğine, biri biçimine yönelik; şu soruları soracaksınız:

1. İnsan denilen varlık hakkında yeni, bilmediğimiz, söylenmemiş bir şey söylüyor mu?

2. Yeni bir şey söylemese bile, bunu şimdiye kadar yapılmamış, denenmemiş yeni bir şekilde söylüyor mu?

Eser sahibiyim/sanatkârım diyenler, bu iki sorudan birine olumlu cevap verebiliyorsa ‘iyi eser’; ikisini birden karşılıyorsa ‘büyük eser sahibi, sanatkâr’ oluyor.

Hadi bakalım, ortalıkta kaç tane yazar vb.. ya da sanatkâr bulunuyor!

                                                                                                ***

Malumunuz, her yıl 5 Haziran Dünya çevre günü! Bir sürü uyduruk kutlama günlerinden biri de bu; yine açıklamalar; boşsöz depoculuğu kutlamalar yapıldı, yine yapılacak...

Bendeniz kendisini çevreci diye tanımlayanlara da yıllardır hep söylüyor; ‘Çevre kirlenmesi’ hava, su ve toprağın kirlenmesi değil, “Şeytani İtiraz Sahibi Fundemantalist Batılı Beyaz Adam”ın, öngördüğü “Sahte Tarihsel Kültürel Model” ile  ‘insan zihni’ni kirletmesi; zihni kirlenmiş insan tipi’nin de yaşadığı toplumsal çevresini kirletmesidir diyorum. Israrla da ama, hâlâ da öğretememiş bulunuyorum! Bu benim başarısızlığım değil; ‘Bilgi’nin yerine ‘Bilgisizlik’ ölçü olunca, anormalliğin normal zannedilerek yaşanması sözkonusu oluyor! Hâl bu olunca da, çevrecilik peşinde koşanların, çevreciliğin; insanlığa, -Ben senden üstünüm diyen “Şeytani itiraz sahibi insanların’, kendilerini de kullandıklarını; ‘Kirlenmiş insan zihni’ temizlenmeden toplumsal çevrenin, dolayısıyla çevrenin temizlenemeyeceğini mutlaka bilmeleri gerekiyor. Yoksa, Boşsöz depoculuğu bu alanı da kirletiyor!

                                                                                      ***

Haçlı Kafası’nın ‘geçirimsiz zarı’ndan; yani insanını/dinini “diğer insanlar/dinlerden” üstün gören ‘Şeytani itiraz’dan kurtulamıyor olması -yanlış inancını terk edemeyiş sorunu-, kendi dininden/insanından olmayan dinler/insanlar için ‘çevre sorunu’ olmasını hâlâ da sürdürüyor...

Fundemantalist Batılı ‘Katolik Beyaz’ Adam”ın, 16’ncı yüzyılda yaşadığını/yaşattığını anlatan aşağıdaki örnek, çevre sorununa güzel bir örnek olurken, ondan ‘Çevreyi kirletme mirasını’ Fransız İhtilali denilen vahşet dönemiyle devralan “Fundemantalist Anglosakson-Judea ortaklığı”nın da kirli zihni yapısına örnek teşkil ediyor: 1511 yılında, Katolik Hıristiyanların Küba’yı işgalleri sırasında, Hatuey adlı bir Kızılderili reisi, küçük çaplı bir direnme hareketi oluşturma suçuyla tutuklanmış ve yakılarak idama mahkûm edilmişti. Hıristiyan hayırseverliğinin(!) bir örneği olarak da, içerisinde bulunduğu odun yığını tutuşturulmadan önce kendisine, ‘cennete gidebilmesi için’ Hıristiyanlığı kabul etmesi söylenilmişti. “Hatuey Beyaz Adamların hâlen cennette olup olmadıklarını sordu ve kendisine -Elbette cevabı verilince de şöyle diyordu: Öyleyse ben Hıristiyan olmayacağım; çünkü insanların bu denli zalim oldukları bir yere, bir daha ayak basmaya hiç niyetim yok.” diyordu.

Çevreci veya değil, ‘Şeytani itiraz sahibi Fundemantalist Batılı Beyaz Adam’ın, 19. Yüzyıl icadı olan ‘Sahte Tarihsel Kültürel Model’ üzerinden konuşan her insanın zihni, kirlidir(!), haliyle de toplumsal çevresi için yıkıcı ve yokedici oluyor!..

                                                                                       ***

Mesela da, Ecevit’in, 15 Şubat 1999’da bir gece vakti, güvenlik ve askeri güçlerimiz Abdullah Öcalan’ı yakaladı açıklaması bir çevre kirliliği olmuş, oluşturmuştu! APO denilen zalim, Kenya’nın başkenti Nairobi’de Türk görevlilere ABD’ce teslim edilmiş; zihni kirlilik de seçim kaz(andır)mıştı ama, yıllar sonrasında Ecevit’in, -Onu bize niye verdiler şeklindeki kirliliği(!); APO denilenin başımıza bela olması hâlen de sürüyor! Diğer taraftan o günlerde onu asmayanların da değil, asamayacaklarını dahi bile bil(e)meyenlerin, bugünlerde onun üzerinden iktidara yüklenmesi de zihni kirlilik oluyor. Ya da bugün o gavurla işbirliği yapılması ne diyeceğiz!..

Sanatkâr’ım diyebilecek kişinin zihni, ‘kendine ait’ olmalı ki, kim-ne olduğunu bilebilsin; yok eğer bil(e)mezse, nasıl davranması gerektiğini bilemeyeceği için -Trabzonsporu bile idare edemez; edemeyene itiraz edenler de dahil-, çevre kirliliği üretilir de ama, farkında bile olunamaz!..

                                                                                        ***

Yazımıza Boşsözdepoculuğu ile Yazar vb… konusu ile giriş yapmıştık, sonlandırıyorum: Yaratılışın Altı Günü isimli eserimin yayını sonrası, bugün Taka gazetesi ismini taşıyan gazetenin Karadeniz Haber ismiyle çıktığı günlerdeki bir köşe yazımda; 26 Şubat 2004 tarihinde şunları yazıyor; “Hatırlayınız, katil demiş, yargılamış ama asamamıştık. ’27 Mayıs’ta Başbakan’ı, 12 Mart ve 12 Eylül’de gencecik bedenleri asan Türkiye, Abdullah Öcalan faktörü varken idam cezasını kaldırdı(k).’ Bu ‘uyum’ sürdükçe de, bir Genel Af’la çıkabilecek APO da milletvekili olacak, serbest kalacak olan Zana da. Sakın olmaz demeyin…” diyordum(x). Boşsöz depoculuğu ile Yazar vb… farkı da işte bu; ‘Bilgilendirmeyen ile Bilgilendiren’ olması oluyor. Ya da asıl çevre tehlikesinin, ‘zihni kirlilik’ olduğunun 10 yıl sonra bile görülememesi de bu oluyor. Bebeklerimize ‘Fidan dikmek’ değil ya da Kandırılmış çocuklarımıza ‘Üç fidan’ demek değil, onlara “Kim-ne olduğunu öğretmek-Kimlik kazandırmak” gerekiyor. Çünkü, çevreyi temizleyip toplumsal çevreyi-ülkeyi inşâ edecek olan sadece bu; Trabzonspor’umuzu da kurtaracak olan bu oluyor…

Güzel bir Osmanlı deyimidir, Miktar-ı kafi…

Anla(ya)mayan için; ‘Davul zurna az’ meselesi demeyi seviyorum!

 

http://www.ahmetmusaoglu.org

Yayın Tarihi
22.06.2014
Bu makale 5701 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!