İnsanlar ve hayvanlar

Sosyal medyada paylaştığım bir görselden inanılmaz tepkiler ve haklı eleştiriler aldım. Duyarlı arkadaşların tepkisi doğaldı.

Bir panayır yerinde eşek üzerinde dans eden kişi hem sürekli dans ediyor, hem de etraftan hatırı sayılır bahşiş alıyordu.

Hayvana eziyet edildiği için “Gülümseyin…” Başlığını ironi yapmak amacıyla yazmıştım. Ancak eşeğin görünümü bir eziyet anını yaşattığı için hoş karşılanmadı. Sonra o başlığı “Gülümseyin… Acı acı gülümseyin.” Olarak değiştirdim. Zira görseli çocuklar da izleyebilirdi ve ironi mesajlı yaklaşımı yanlış algılayabilirlerdi.

Arkadaşlara yorumları için teşekkür ettim.

Biliyor musunuz, hayatımda ilk kez Antalya’da bir sirke gitmiştim. Rusların o hayli renkli ve heyecanlandıran gösterilerinin hayvanlarla ilgili bölümünde için için üzülmüş. Gerçek yerleri doğa olan hayvanların özgürlüklerinden edilerek gösteri dünyasına hapsedilmelerinden olumsuz olarak etkilenmiştim.

Ne var ki insanoğlu ikiyüzlü bir canlı.

Nerede üzüleceğini ve sevineceğini bilmeyen…

Hayvanların özgürlüğünden dem vururken; evinde kuş besleyen, çatısında güvercin uçuran ne çok insan vardır.

Ya hayvan dövüştürenler?

Her yıl Karadeniz’in Doğu yamaçlarındaki Artvin’de boğa güreşleri. Ege’nin birçok yerinde yapılan deve güreşleri. Ve kanlı horoz dövüşleri için kurulan kulüpler… Avcıların kurdukları şaşalı dernekler. Köpekleri dövüştüren sadist ruhlu insanlar.

Dedim ya insanoğlu garip yaratıktır.

Çocukluk günlerimizde mahalleye ayı oynatanlar gelirdi. Tef çalıp ayıyı dans ettirirlerdi. Daha sonra ayının sırt ağrılarına şifa olacağı söylenceleri yerleşti halkın bilincine. Ayı oynatıcısına para verilir, yere serilen kilimler ya da çullar üzerine yüzükoyun yatırılan sırt ağrıları olan insanların üzerinde yürütülürdü.

“Nassı eyi geldi mi?” Diye sorulduğunda:

“Hemi de nasıl iyi geldi. Ağrım mağrım kalmadı.”Yanıtı alınırdı.

Yazın, sonbaharla buluştuğu serin ve yağmurlu bir Antalya akşamında eve dönen küçük kızım caddede karton kutular içinde satılan civcivlere rast gelmiş, içlerinden bezgin ve neredeyse ölmekte olan minik bir civcivi alıp getirmişti.

Bütün bir aile kol kanat germiş, sık sık başı düşen, çelimsiz civcive can vermiştik. Artık evimizde bir hayvancık vardı ve adını da kızlarım Tivitiy koymuştu.

Beyaz tüyleri vardı. Üç dört günde bir banyodaki lavaboda yıkıyor sonra kurumasını bekliyorduk. Kurudukça tüyleri kar beyaz bembeyaz oluyordu.

Akşamları okuldan döndüğümde uzandığım kanepeye yaklaşıyor, seslenince zıplayıp göğsüme oturuyor, kırmızı gagasını yanaklarıma sürüyordu. Öyle ki kimi zaman kafasını sol göğsüme yatırıyor, gözlerini kapatıyordu. Kalbimin ritmi onun ninnisi oluyordu.

“Yahu bu tavuk mu horuz mu?” Diye iddialaştığımız bir akşamın sehere döndüğü anda ötmeye başlayınca ve ibiği her gün büyüyünce anladık ki Tvitiy horoz.

Artık evin bireyi olmuştu. Eve ilk gelen ona koşuyordu. Balkondaki kocaman karton kutudaki sığınağını pek sevmiyor, balkon kapısını gagasıyla tıklatıp, beni içeri alın işareti veriyordu. İyi, hoş, tatlıydı ama evcil kediler gibi ihtiyacını gösterilen yere değil keyfinin olduğu yere çıkarıyordu.

Sonunda karar verdik. Bahçeli evi olan Ramazan adlı öğretmen arkadaşa rica ettik.

“Tivitiyi sana vereceğiz ama kesip, pilav üstü yapmak yok. Hayrına bahçendeki diğer kümes hayvanlarının arasında yaşayıp gitsin.” Dedik.

Kırmadı bizi… Bir akşam alıp götürdü.

Günlerce yasını tuttu kızlarım.

“Onun yeri doğanın kolları.” Diye teselli ettik.

Bir akşam aklıma geldi, balkona çıkıp telefonla Ramazan hocayı aradım:

-Durumu nasıl? Yemedin değil mi?” Diye ciddi ciddi sordum.

“Hayır yaşıyor. Ama be kardeşim bu horoz sosyalleşmiş. Bahçedeki kümes hayvanlarına yaklaşmıyor. Bir çalım bir kurum kendi başına geziniyor, eşeleniyor.” Dedi.

O günden sonra bir daha sormadım. Arada bir çocuklar cep telefonuna kaydettikleri görüntüsünü seyrettiler, için için üzüldüler. Ancak anladılar ki hayvanların yeri evler değil. Hayvanların yaşam alanları tabiat ananın koynu…

Bir hayli zaman önce Alman ve Türk dostluk Derneğinde görevli Alman öğretmenle tanışmıştım. Müthiş hayvan severdi. Van kedisinin özelliklerini sormuştu anlatmıştım.

 

“Sizi anlamakta zorlanıyorum. Her yerde hayvanları koruma dernekleriniz var. Ama gelin görün ki dini bayramlarınızın biri kurban bayramı. Ve o bayramın bugünkü koşullarda yeniden değerlendirilmesi gerekir.” Demişti.

İşaret parmağımı dudağıma koymuş:

-Aman Helmut kardeşim o dinle alakalı. Bak sen bana Van kedisinin hallerini sor bir güzel anlatayım. Demiştim.

İnsanoğlu garip yaratık… Ruh dünyasından sual edilmez.

Bakın eşek üzerindeki şovdan yola çıkıp ta nerelere geldik.

Yaşam alanlarını savunacağız… Yeryüzü yalnızca insanlara ait değil… Hayvanlar ve bitkiler de yeryüzünün ortağı. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Yayın Tarihi
09.06.2017
Bu makale 882 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!