Yükü sarılı kamyonun önünde gözyaşlarını leçeğiyle silen anacığım demişti ki:
“Sanma ki bu yolun ötesi uzaklaştırır seni… Ğer be oğul! Bazen yoldur uzak olsa da gönülleri yakın eyleyen.”
Kaç gündür grup sayfamıza yansıyan yazılarda görüyorum ki hasret ön planda.
Değerli kardeşim Serap Kurtuluş yazısına göç başlığı koyarak içinde birikenleri yazmış. Kadim dostum Azmi İlvan Şehri Van’dan, Şehri İstanbul’a uzanan o müthiş yolculuğu hüzünle yâd edip kaleme almış. Bizi heyecanlandıran eserlerin yazarı Muhammet Zortul, Araf’taki Vanlılar başlıklı yazısıyla sıladan gurbete yaşadıklarını şiirsel bir dille anlatmış, Zehra Aydınoğlu Çınar Ağacı adlı yazısında geçmişi bir film şeridi gibi kare kare yansıtmış.
Ve tüm bu yazıların altındaki yorumları tek tek okurken görüyorum ki ana tema özlem. Bizim ellerin kara gözlü, karakaşlı evlatları daha adım atarken hasretin sarmalına bürünüvermişler.
Derim ki:
-Hasret duygusunu besleyen güç sevgi ve içtenliktir. Hasrettir insanı hasret kılan ve hayata saygı duyuran.
Dallarını renklerle kuşatan sarmaşıklar gibi uzatan ve gittikleri yerlere çiçek olarak saçanlar bilirim ki Van Gölünün eşsiz maviliklerinde mavileşmiş, yürekleri kavileşmiş, hayata bakışları sevecenleşmiş, benlikten soyunup bizleşmiş hemşerilerimdir.
Kim zaman küsseler de, kırılganlıklarını ustura keskinliğine dönüştürüp kanatsalar da; o yüksek denizin bereketli topraklarından; Suphan’dan, Artos’a doğru efil efil rüzgârlarından nasiplenmiş yürekleriyle güzel insanlardır.
Motoru çalıştırılan kamyona binmeden önce ellerini göğe açıp dua eden anacığım son kez şöyle dilekte bulunmuştu:
“Allah rast getire, yolların su gibi dupduru akıp gide… Kökleri yeşil, yemyeşil kalanlardan olasın oğul.” Demişti.
Köklerini kurutmayanlara, yeşil, yemyeşil tutanlara selam olsun.