Var mısın, yok musun?

“Birinci derece yazı konusu!!!” diye üstüne not düşüp  sakladığım, 6 Ekim tarihli “Tokat gibi karar” başlıklı gazete haberinin özetini paylaşarak başlayalım bugüne…

Mahkeme kararının siyasi ve hukuki boyutu benim konum değil.

Gazetede aktarılan bilgilerden öğrendiğime göre Antalya 2. İdare Mahkemesi, Danıştay’ın

6. Dairesi’nin kararı uyarınca Büyükşehir Belediyesi’nin 2005 tarihli kararını iptal etmiş. Sonuç olarak; 30 bin seyirci kapasiteli stadyum, 10 bin koltuklu kapalı spor salonu ve 2 bin 500 kişilik olimpik yüzme havuzu yapılması karşılığı 100. Yıl’da oluşturulan 40 bin metrekarelik ticari üniteler ve konut (serbest yükseklik) yapma hakkı ortadan kesin olarak kaldırılmış.

Şimdi ne olacak?

Eğer yanlış anlamıyorsam, bu bölgeye spor tesisleri yapmanın karşısında yasal olarak engel yok. Stat, kapalı salon ve olimpik yüzme havuzu yapılabilir. Kesinlikle idari ya da hukuki bir sorun gözükmüyor.

Peki bu işi kim nasıl yapacak ve hangi finansmanla olacak?

İşte sıkıntı burada başlıyor. Kısaca problem parayı bulmakta ve düğmeye basacak sistemi hazırlamakta.

Ankara ve Federasyon destek olacak mı?

Tüm yatırım Büyükşehir’in ve Antalyalının kucağında mı kalacak?
2011 yılı için merkezin ve seçilmiş federasyonun programları açıklandı.

Futbol ve siyaset dünyasının gündeminde Antalya’ya yeni bir stat yok.

Tek cümleyle konunun özeti; çözüm Büyükşehir’e ve Antalya’nın yaratacağı dinamizme kaldı.

Bu gerçekle yüzleşen ve konuyu canlı tutmaya çalışan Hocamız Prof. Mustafa Akaydın da Başkan olarak Antalya için “Kendi Stadyumunu Kendin Yap!” kampanyası düşündüklerini ve tüm spor tesisleri için harcanacak paranın 1/3’ünü Antalya halkıyla karşılamayı hedeflediklerini açıklamış.

Eğer gerçekten böyle bir çalışma düşünülüyorsa, ben-sen- o tartışması geride bırakılıp,  2011 yılı içinde bu yola çıkılmalı. Geç kalmadan, yerel ve ulusal medya sürekli bilgilendirilerek, yatırımın detaylı bütçesi ve programı hazırlanıp, finansman ihtiyacının 1/3’ü en kısa sürede toplanıp bankaya bloke edilip, plan ve projeyle Ankara’ya ve Türkiye Federasyonu’na “Biz yapabileceğimizi fazlasıyla yaptık, şimdi artık sizi bekliyoruz!” denmeli.

Bu olur mu? Gerçekten Antalya halkı bu desteği verir mi? Bu projenin altından bu kent kalkabilir mi?

Tahminime göre yaklaşık en az 50-60 milyon dolara yakın bir yatırım gerekiyor.

Bunun 15-20 milyon doları bu kentin ekonomisinden baskı kullanılmadan toplanabilir mi?

Açık söylemem gerekiyorsa çok büyük inancım yok, baştan “Zor” demek istemem ama “Çok kolay değil” saptamamda da eminim herkes bana katılır.

İşte bu yüzden, Antalya’nın Arena’sını ve spor tesislerini Antalya halkının ve şirketlerinin ortak olduğu bir Stad AŞ ile yapmak mutlaka gündeme alınmalı diye düşünüyorum.

Kendini ödeyen bir yatırım ve karlılık hedeflemek, Antalya Güçbirliği Holding gibi bir yapıyla yola çıkmak ve kampanyayı bu ticari yapıyla birleştirmek belki daha doğru olabilir. “Haydi, para topluyoruz, bizim çocuklara top sahası yapacağız!” yaklaşımı bence yürümez. Stad AŞ’nin yapısını oluşturmakta Galatasaray’da ve diğer kulüplerde doğru örnekler var diye biliyorum.

Sanırım en doğru yol önce bu modelleri inceleyip ve çatı şirketi oluşturup doğru ve tabana yayılan modelle işe başlamak ve Antalya’ya sormak: Var mısın, yok musun?

“Komisyonlar kurulsun, çalıştaylar yapılsın” demiyorum, sadece “Para toplayalım, halkımızla elele verelim” demekle de bu işlerin yürümeyeceğini biliyorum.

Bu adımlar atılırken bir teklifim de artık kullanılmayan Antalya Stadı’nın en kısa sürede yıkılması ve temizlenmesi. Yanındaki basketbol sahasının da yenisi ile birlikte yıkılacağının açıklanması ve yanındaki Karaalioğlu Parkı’yla birlikte yeniden projelendirilip kentin vücuduna kocaman bir ciğer takviyesi yapılması.

Siyasi çekişmeler benim konum değil, ben kişiye özel gollerle de ilgilenmiyorum, benim ve Antalya’nın tek dileği dört tarafı kapalı 20-25 bin kişilik tertemiz bir stat, yanında 5-6 bin  koltuklu modern bir kapalı spor salonu ve olursa bir de uygun ölçülerde olimpik havuz.

Gerisi beni bağlamaz ve hiç ilgilendirmez, biz sonuca bakalım ve 2011’deki gelişmeleri izlemeye devam edelim.

 

Zor işler bu işler

 

Anadolu’da orta ölçekli kentleri yöneten seçilmiş, atanmış yönetim kadrolarına şehrin geleceği hakkında projeksiyonları sorulduğunda, istisnasız hepsi turizmden bahseder.

Bölgenin tarihi, inanç turizmine uygun yapısı, doğa güzellikleri ve özellikleri yöresel ekonominin gelişimi için turizme yapıştırılıp kısa, orta, uzun vadeli tüm kalkınma programlarına özenle yerleştirilir.

Turizmin resmi dilinde de  Anadolu için benzer yaklaşımlar vardır.

Her yeni açıklanan programda deniz-kum-güneş üçlüsünün yanında sahilden başlayarak iç bölgelere uzanan çeşitlenmeye gidilmesi hedef alınır.

Bütün bu çalışmalara, yatırım için zorlamalara rağmen, bu yıl da  200 günlük sonuçlar turizmde hedeflenen genişlemenin, yayılmanın ve çeşitlenmenin hala çok uzağında olduğumuzu gösteriyor.

Geçen hafta Türkiye Otelciler Federasyonu Başkanı Ahmet Barut’un açıkladığı rapora göre 2010’nun ilk 7 ayında Antalya’ya gelen turist sayısı yüzde12.3 oranında artarken, toplam içindeki payı da yüzde 43’ten 46’ya yükselmiş. Lideri uzak ara takip eden 3 şehir İstanbul, İzmir ve Bodrumu’yla, Dalaman’ıyla Muğla.

Kısaca İç Anadolu ve yurdun diğer köşeleri hala “Turizm yapıyoruz” demekten çok uzak.

Çözüm için önce eğitim sonra da gelişimle değişim şart!

Okullardan başlayarak gençlere, geç kalınmadan kurslarla, toplantılarla halka turizmi doğru anlatmak gerekiyor.

Yönetenlere doğru örnekleri yerinde gösterip, yıllar içinde sadece iki, üç gün değil, dönem dönem yaşatmakta önemli bir adım olabilir.

Sosyal hayatı, çevre düzenini, kentin yüzünü, imajını turizmdeki hedeflere göre organize etmek, planlamak unutulmamalı.

Diğer ülkelerin benzer şanslarını nasıl değerlendirdiğine bakmak ve neden ve nasıl sorularının cevaplarını “ama”sız içine sindirmek olmazsa olmaz.

Bakış açısını genişletip, yeniliğe ve gelişime ve biraz da değişime hazır olmanın kaçınılmaz olduğunu da hatırlatalım.

Antalya 100 bin turistten 10 milyona 20 yılda gelirken işte tüm bu süreci yaşadı. Hala da farklı sancılar devam ediyor.

Henüz  gelişim ve değişim tam örtüşmedi.

Kolay değil.

Denize sevecen bakmak, dağı dalıp dalıp seyretmek, kaynar suya oturmak, Roma sütunlarını aşkla sevmek turizmin artılarına ulaşmak için yeterli olmuyor. Dolar’ı, Avro’yu kasada görmek için kafayı ve ona bağlı tüm organları yeniden disipline etmek, formatlama becerisini göstermek çok daha önemli.

Turizm bizim için medeniyete ve refaha giden kısa ama zor yolun adı.

“Biz de bu pastadan pay alacağız” diyen komşulara ve uzaklarda bir mezrada da olsa, kalbimizde en özel tahta oturttuğumuz Anadolu kentlerindeki kardeşlerimize duyurulur.

Eğitim, değişim sonra gelişim turizmi size getirir. İşte işin sırrı ya da formülü, gerisi size kalmış…

 

 

SABAH AKDENİZ’DEN ALINMIŞTIR

 

Yayın Tarihi
18.10.2010
Bu makale 10490 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
yapılan stadyumu mahkeme kapılarında süründürdüler şimdi de ne olcak diye yakınıyoz BEN SİZE ACIK CA SÖYLÜYOM EN AZ 5 YIL BU İŞ KALACAK HÜKÜMET BU İŞE EL ATMASSA BİR 5 DE DAHA KOY 10 YIL SONRA GÖRÜŞÜRÜZ. aynı kırcami imarı gibi, lara kent parkı gibi,boga cagı, dogu garajı gibi kocaman bir statuko olarak kalacak bu iş demedi demeyim.tabiki antalya zarar görecek traftar mardan stadyumana gitmiyor,türbünler boş bunu antalyaya yaşatanlar,antalya sporu otel sahalarına mahkum etdiler.

mustafa kocak 20.10.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!